Locus of Control: Hayatınızın Kontrolünün Nerede Olduğunu Düşünüyorsunuz?

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Hiwell altyapısıyla 1 milyonu aşkın kullanıcı psikolojik destek yolculuğuna güvenli bir adım attı! Siz de size en uygun uzman ile şimdi ücretsiz ön görüşme yaparak tanışın.

Başlayın

“Kontrol” Duygusu Nedir?

Hayatınızda olup bitenleri kimin veya neyin yönlendirdiğine inanıyorsunuz? Başarılarınızın ardında kendi çabanız mı var, yoksa şans mı? İş görüşmesinde başarılı olmanızı becerileriniz mi belirler, yoksa karşı tarafın keyfi mi? Bu sorular, kişisel psikolojimizin derinliklerinde yatan bir kavrama, yani kontrol odağına (locus of control) işaret eder.

Kontrol odağı, insanların yaşamlarındaki olayları ne ölçüde kendi eylemlerinin sonucu olarak gördüklerini belirleyen bir psikolojik eğilimdir. Başka bir deyişle, “Benim elimde mi, değil mi?” sorusuna verilen içsel bir cevaptır. Bu kavram, stresle başa çıkmadan motivasyona, öz güvenden ruhsal sağlığa kadar yaşamın birçok alanını şekillendirir.

Modern dünyada “kontrol duygusu” giderek daha karmaşık hale gelmiştir. Dijitalleşme, belirsizlik, hızlı değişim ve toplumsal baskılar; insanların kontrol algısını hem güçlendirmekte hem de zayıflatmaktadır. Klinik gözlemler, kontrol odağı algısının bir bireyin psikolojik dayanıklılığında belirleyici bir faktör olduğunu ortaya koymaktadır6.

Kontrol Odağı Nedir? Kavramın Kökeni ve Tanımı

Locus of control (kontrol odağı) terimi ilk olarak Amerikalı psikolog Julian B. Rotter tarafından 1954’te ortaya atılmıştır. Rotter, bireylerin sonuçları nasıl yorumladıklarını anlamak için sosyal öğrenme teorisini geliştirmiştir.

Bu teoriye göre birey, davranışlarının sonuçlarının kendi kontrolü altında olduğuna inanıyorsa içsel kontrol odağına (internal locus of control); dışsal faktörlerin (şans, kader, başkaları) belirlediğine inanıyorsa dışsal kontrol odağına (external locus of control) sahiptir8.

Bu iki uç arasında geniş bir yelpaze vardır. Çoğu insan tamamen içsel veya tamamen dışsal değildir; farklı yaşam alanlarında farklı kontrol biçimleri gösterebilir. Örneğin, bir kişi kariyerinde içsel kontrolcü davranırken ilişkilerinde dışsal olabilir.

Rotter’ın tanımına göre, içsel kontrol odağı bireyin “yaşamının kaptanı” olduğuna inanmasıyla ilgilidir. Bu kişiler, kendi davranışlarının sonuçlarını belirlediğini düşünür. Dışsal kontrol odaklı bireyler ise dış güçlerin (kader, şans, toplum, otoriteler) belirleyici olduğuna inanır6.

İçsel Kontrol Odağı Nedir? Sorumluluk, Öz Güven ve Öz Etkililik

İçsel kontrol odağına sahip bireyler, yaşamlarında meydana gelen olayların büyük ölçüde kendi seçimlerinin ve çabalarının sonucu olduğuna inanırlar. Bu inanç, öz etkililik (self-efficacy) kavramıyla yakından ilişkilidir1.

Locus of control kavramını açıklayan dağılan kontrol unsurlarını betimleyen görsel

Öz Etkililik ve Başarı

Albert Bandura (1), öz etkililiği “bireyin belirli bir durumda başarılı olabileceğine dair inancı” olarak tanımlar. İçsel kontrol odağı yüksek olan kişiler, çabalarının bir fark yaratacağına inanır ve bu inanç onları daha dirençli, kararlı ve motive kılar. Araştırmalar, içsel kontrol odağına sahip öğrencilerin akademik başarılarının, dışsal odaklı akranlarından daha yüksek olduğunu göstermektedir5.

Sorumluluk ve Psikolojik Dayanıklılık

İçsel kontrol odaklı bireyler, hata yaptıklarında suçu dış faktörlerde aramak yerine kendi sorumluluklarını kabul ederler. Bu durum, psikolojik büyüme ve öz farkındalık için temel bir adımdır.

Klinik olarak bakıldığında, içsel kontrol odağı yüksek bireyler stres karşısında daha dayanıklıdır; çünkü kendilerini çözümün bir parçası olarak görürler6.

Potansiyel Risk: Aşırı İçsellik

Ancak aşırı içsel kontrol de sağlıksız olabilir. Her şeyi kontrol etme isteği, bireyde mükemmeliyetçilik, suçluluk duygusu veya kontrol kaybı anksiyetesi doğurabilir. Böyle bireyler, başarısızlıklarını tamamen kendi kusurları olarak yorumlayabilirler. Bu da depresif duygulanım riskini artırabilir.

Dışsal Kontrol Odağı: Şans, Kader ve Diğerleri

Dışsal kontrol odağına sahip bireyler, olayların çoğunun kendi kontrolü dışında olduğuna inanır. Onlara göre yaşam, şans, kader veya güçlü otoriteler tarafından yönlendirilir.

Bu bireyler, zorluklar karşısında “benim yapabileceğim bir şey yok” hissine kolayca kapılabilirler. Seligman9 bu durumu öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness) kavramıyla açıklar. Sürekli kontrolsüzlük deneyimi yaşayan birey, bir süre sonra çaba göstermeyi bırakır.

Ancak bazı durumlarda dışsal kontrol, özellikle belirsizlik ve travma dönemlerinde koruyucu bir işlev görebilir.

Örneğin ölüm, afet veya hastalık gibi kontrol edilemeyen olaylarda “kader” inancı bireyin psikolojik esnekliğini artırabilir. Dışsal kontrol, bu açıdan “kabullenme” becerisini destekleyebilir; kişi, kontrol edemediği durumlarda enerji kaybını önler.

Ancak kronik dışsal kontrol odağı, pasiflik, düşük öz saygı ve depresyonla ilişkilidir2. Birey, yaşamındaki tüm olumsuzlukları dış faktörlere bağladıkça kendi gücünü fark edemez ve motivasyonunu kaybeder.

Locus of Control ve Psikolojik Etkileri

Kontrol odağı, ruhsal sağlığın güçlü bir yordayıcısıdır. İçsel kontrol odağı öz yeterlilik, öz saygı, motivasyon ve stres toleransı ile pozitif; dışsal kontrol odağı ise depresyon, anksiyete ve çaresizlik ile pozitif korelasyon gösterir3.

Depresyon ve Kontrol Kaybı

Depresyonun bilişsel modellerinde, bireyin kontrol algısındaki çarpıtmalar merkezi bir rol oynar. “Ne yaparsam yapayım, değişmeyecek” düşüncesi depresyonun tipik bir göstergesidir.

Bu durum, dışsal kontrol odağının duygusal olarak nasıl güçsüzlük ürettiğini açıklar.

Kaygı ve Kontrol İhtiyacı

Anksiyete bozukluklarında ise durum tam tersine işleyebilir: birey aşırı kontrol etme çabası içindedir. Kontrol edemediği durumlarda panik, gerginlik veya obsesif davranışlar geliştirebilir. Bu noktada “kontrol” duygusu, güvenlik hissinin psikolojik temeli haline gelir.

Psikolojik İyi Oluş ve Denge

Sağlıklı kontrol odağı, “her şey benim elimde” ya da “hiçbir şey elimde değil” uçlarından uzak, esnek bir denge durumudur.

Kişi kontrol edebildiklerine odaklanır, kontrol edemediklerini kabullenir. Bu, psikolojik dayanıklılığın (resilience) özüdür.

Kontrol Odağının Çocuklukta Gelişimi

Kontrol odağı, büyük oranda çocukluk döneminde şekillenir. Çocuk, ebeveynlerinin tutumları aracılığıyla “çabam fark yaratır mı?” sorusuna yanıt bulur.

Demokratik ebeveynlik, çocuğa seçim hakkı tanıyarak içsel kontrolü geliştirir.

Aşırı koruyucu veya cezalandırıcı ebeveynlik, çocuğun dışsal kontrol odağı geliştirmesine neden olabilir4.

Örneğin, çocuk bir başarı elde ettiğinde “Sen çok çalıştığın için oldu” mesajı alıyorsa, bu içsel kontrolü pekiştirir.

Ancak “Şanslıymışsın” veya “Öğretmen seni sevmiş” gibi mesajlar, kontrolün dışsallaşmasına yol açar.

öğrenme sürecinde locus of control kavramını açıklayıcı görsel

Araştırmalar, çocuklukta içsel kontrol odağı kazandırılan bireylerin yetişkinlikte daha yüksek öz saygı, akademik başarı ve psikolojik iyi oluş sergilediğini göstermektedir7.

Kültür, Toplum ve Kontrol Algısı

Kontrol odağı yalnızca bireysel bir özellik değil, kültürel olarak da şekillenir. Bireyci kültürlerde (örneğin ABD, Batı Avrupa), bireyin kendi kaderini tayin etmesi vurgulanır; içsel kontrol daha baskındır.

Kolektivist kültürlerde (örneğin Türkiye, Japonya, Güney Kore), kader, aile ve toplumsal yapıların etkisi daha ön plandadır.

Bu nedenle, “dışsal kontrol” bazı kültürlerde patolojik değil, normatif bir değerdir. Örneğin “kısmet” veya “nasip” inancı, Türk kültüründe bireyin kontrolü sınırlı kabul eden ancak umutlu bir yaşam tarzını destekleyebilir.

Dijital Çağda Kontrol Algısının Dönüşümü

21.yüzyıl, kontrol odağının en çok sarsıldığı dönemdir.

Sosyal medya, algoritmalar, ekonomik dalgalanmalar ve küresel krizler bireyin “hayat benim elimde mi?” sorusunu yeniden gündeme taşımıştır.

Sürekli bildirim, etkileşim ve kıyaslama kültürü, bireyin dışsal kontrol algısını artırır. “Beğenilme”, “görülme”, “onaylanma” gibi dışsal pekiştireçler, içsel kontrolün yerine geçer. Bu da öz yeterlilik algısında erozyona neden olur.

Ancak dijital farkındalık ve dijital detoks pratikleri, bireyin “zihinsel kontrolünü” yeniden kazanmasına yardımcı olabilir. Dijital çağın sağlıklı kontrol biçimi, teknolojiye hükmetmek değil, teknolojiyle bilinçli sınırlar kurmaktır.

Terapi ve Kontrolün Yeniden Yapılandırılması

Kontrol odağı yalnızca bir kişilik özelliği değil, aynı zamanda bir bilişsel çerçevedir yani bireyin dünyayı anlamlandırma biçimidir. Klinik psikolojide bu kavram, bireyin stresle başa çıkma, değişim motivasyonu, öz yeterlilik ve iyileşme sürecindeki aktif rolünü belirlemede kilit önemdedir6.

Psikoterapi süreci, çoğu zaman bireyin “kontrolü yeniden kazanma” yolculuğudur. Travma, kayıp, hastalık veya uzun süreli stres, kişinin yaşam üzerinde kontrol duygusunu zedeleyebilir. Bu durumda terapi, bireyin yeniden etkin bir özne haline gelmesini, yani içsel kontrol odağını güçlendirmesini hedefler9.

1. Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT)

Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT), kontrol odağını yeniden yapılandırmada en etkili klinik yöntemlerden biridir. Bu yaklaşımın temelinde şu varsayım yatar: “Olaylar değil, olaylara ilişkin düşüncelerimiz bizi etkiler.”

Dışsal kontrol odağına sahip bireyler genellikle olayları dışsal güçlere bağlayan otomatik düşüncelere sahiptir:

  • “Ne yaparsam yapayım değişmeyecek.”
  • “Benim elimde değil.”
  • “Şansım yoktu.”

Bilişsel Davranışçı Terapi sürecinde bu düşünceler bilişsel yeniden yapılandırma (cognitive restructuring) teknikleriyle ele alınır. Terapist, danışanın kontrol algısını test eder ve gerçekçi alternatif inançlar oluşturmasına yardımcı olur.

Araştırmalar, BDT’nin dışsal kontrol odağına sahip depresif bireylerde öz etkililik algısını anlamlı biçimde artırdığını göstermektedir3.

2. Hümanistik Terapi

Carl Rogers’ın hümanistik yaklaşımı, kişinin içsel potansiyeline ve öznel deneyimine odaklanır.

Rogers ’a göre, herkesin içinde “kendini gerçekleştirme eğilimi” (self-actualizing tendency) vardır. Ancak bu eğilim, dışsal koşulların baskısıyla bastırılabilir.

Dışsal kontrol odağı yüksek bireyler, çoğu zaman yaşamlarını “başkalarının onayı”na göre yönlendirirler.

Hümanistik terapi, bu dışsal referans çerçevesini içsel bir pusulaya dönüştürür. Terapist, koşulsuz kabul (unconditional positive regard), empatik anlayış ve içtenlik (congruence) ilkeleriyle danışanın kendi değerlerine göre karar vermesini teşvik eder.

Bu yaklaşım, danışanın öz otantikliğini güçlendirir yani kendi yaşamının kararlarını yeniden sahiplenmesini sağlar. Rogers’a göre, iyileşme süreci aslında bireyin “içsel kontrolünü yeniden keşfetmesidir.”

3. Travma Terapileri

Travmatik deneyimler, kişinin yaşam üzerindeki kontrol hissini derinden sarsar. Travma anında birey, hem bedensel hem bilişsel düzeyde “kontrolsüzlük” yaşar. Bu nedenle travma sonrası süreçte, bedensel tepkiler bile yeniden kontrolsüz hissettirebilir. Bu durumda kontrol odağını yeniden yapılandırmak için kullanılan terapötik yaklaşımlar şunlardır:

4. Somatik Deneyimleme (SE)

Peter Levine tarafından geliştirilen bu yaklaşım, bedenin “tamamlanmamış savunma tepkilerini” yeniden işlemeyi amaçlar.

Danışan, bedensel duyumlarını fark ederek “tekrar kontrol” hissi kazanır. Örneğin, kalp çarpıntısı veya kas gerginliği fark edildiğinde terapist, danışanın bu duyumu yavaşlatmasına ve güvenli şekilde deneyimlemesine yardımcı olur.

5. EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme)

EMDR, travmatik anıların yeniden işlenmesini sağlar. Danışan, çift yönlü uyarım (örneğin göz hareketleri) sırasında travmatik anıya odaklanır. Bu süreçte beyin, anıyı yeniden düzenler ve kişi artık geçmişteki olayla aynı yoğunlukta tepki vermez. Bu, hem duygusal hem bilişsel düzeyde “ben artık kontrol edebiliyorum” hissini güçlendirir.

6. Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT)

ACT’nin (Acceptance and Commitment Therapy) temel felsefesi, “her şeyi kontrol etmeye çalışmak yerine, değerlerin doğrultusunda hareket etmek”tir. Dışsal kontrol odağına sahip bireyler, genellikle acı verici duyguları bastırarak kontrol etmeye çalışır. Ancak ACT, bu kontrol çabasını bırakmayı öğretir. Çünkü paradoksal biçimde, duyguları kabul etmek, kişinin yaşamı üzerindeki gerçek kontrolü artırır.

Terapide kullanılan tekniklerden biri “kontrol edilemeyenle mücadele” metaforudur: “Dalgalarla savaşmak yerine, sörf yapmayı öğren.”ACT sürecinde danışan, kontrol edemediği duygularla savaşmak yerine onlara alan açmayı ve değerlerine uygun eylemlerde bulunmayı öğrenir.

7. Diyalektik Davranış Terapisi (DBT)

Marsha Linehan tarafından geliştirilen DBT, özellikle duygu regülasyonu zorlukları yaşayan bireylerde (örneğin borderline kişilik örgütlenmesi) etkili bir yaklaşımdır. DBT, bir yandan kabul (duygularını olduğu gibi kabul etme), diğer yandan değişim (davranışsal kontrol) ilkelerini birleştirir.

Danışan, “kontrol etmek” ile “kabullenmek” arasındaki dengeyi öğrenir. Bu da onu uçlarda salınmaktan kurtarır: Ne tamamen dışsal güçlere teslim olur, ne de her şeyi kontrol etme mücadelesi verir. DBT’nin mindfulness ve beceri eğitimleri, kişinin kendi iç süreçlerini gözlemleme yetisini geliştirir. Bu farkındalık, duygusal kontrolün ön koşuludur.

Kontrolü Bırakarak Kontrolü Kazanmak

Klinik süreçlerde gözlemlenen en büyük değişimlerden biri şudur: Birey, kontrolü geri kazandığını değil, aslında hiçbir zaman kaybetmediğini fark eder. Kontrol, her zaman onun içindedir yalnızca bastırılmış, korkuyla sarılmış veya dış etkenlere devredilmiştir. Terapi, bireye yeniden şu mesajı öğretir:

“Dünyayı değiştiremeyebilirim, ama onunla nasıl ilişki kurduğumu seçebilirim.”İçsel kontrol odağının özü tam da budur: Yaşamın belirsizliğini kabul ederken, kendi seçimlerinin sorumluluğunu almak. Bu, yalnızca psikolojik iyileşme değil, aynı zamanda özgürleşme sürecidir. Hiwell’in uzman kadrosundan size en uygun psikolog ile kendinizi keşfetme sürecine başlayabilirsiniz.

  1. Bandura, A. (1977). Self-efficacy: Toward a unifying theory of behavioral change. Psychological Review, 84(2), 191–215. https://doi.org/10.1037/0033-295X.84.2.191
  2. Benassi, V. A., Sweeney, P. D., & Dufour, C. L. (1988). Is there a relation between locus of control orientation and depression? Journal of Abnormal Psychology, 97(3), 357–367. https://doi.org/10.1037/0021-843X.97.3.357
  3. Cheng, C., Cheung, S. F., & Cheung, M. W. L. (2013). Interpersonal control and psychological well-being: A meta-analysis. Psychological Bulletin, 139(2), 392–414. https://doi.org/10.1037/a0029309
  4. Crandall, V. C., Katkovsky, W., & Crandall, V. J. (1965). Children’s beliefs in their own control of reinforcement in intellectual-academic achievement situations. Child Development, 36(1), 91–109. https://doi.org/10.2307/1126783
  5. Findley, M. J., & Cooper, H. M. (1983). Locus of control and academic achievement: A literature review. Journal of Personality and Social Psychology, 44(2), 419–427. https://doi.org/10.1037/0022-3514.44.2.419
  6. Lefcourt, H. M. (2014). Locus of control: Current trends in theory and research. Psychology Press. https://doi.org/10.4324/9781315806424
  7. Nowicki, S., & Strickland, B. R. (1973). A locus of control scale for children. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 40(1), 148–154. https://doi.org/10.1037/h0033978
  8. Rotter, J. B. (1966). Generalized expectancies for internal versus external control of reinforcement. Psychological Monographs: General and Applied, 80(1), 1–28. https://doi.org/10.1037/h0092976
  9. Seligman, M. E. P. (1975). Helplessness: On depression, development, and death. Freeman.
*Sitemizde bulunan yazılar tıbbi tavsiye içermez ve yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Yazılardan yola çıkarak bir hastalık tanısı konulamaz. Hastalık tanısını yalnızca psikiyatri hekimleri koyabilir.

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Hiwell altyapısıyla 1 milyonu aşkın kullanıcı psikolojik destek yolculuğuna güvenli bir adım attı! Siz de size en uygun uzman ile şimdi ücretsiz ön görüşme yaparak tanışın.

Başlayın