
Daha iyi hissetmeye bugün başlayın
Siz de 850 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.
Başlayınİlişkiler ve İnsanın Bağlanma İhtiyacı
Dünyaya gelen her insan, kendisinden çok önce yazılmaya başlanmış bir aile öyküsünün içine doğar. Bu ilişkiler ağı, bireyin yaşamındaki en önemli unsurlardan birini oluşturur. Fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlar, bu ilişkiler içinde giderilir. İnsan için ilişkiler kaçınılmazdır ve ilişkiler, kimi zaman yaşamın keyif verici yanlarını sunarken kimi zaman da problemler ve sıkıntıların yaşandığı bir alan haline gelebilirler.
Johan Hari (2019), Kaybolan Bağlar adlı kitabında kendi deneyimlerinden yola çıkarak depresyon ve kaygısına bir çözüm aramış, benzer acıları paylaşan insanların hikayelerine yer vermiştir. Günümüzde bireylerin depresyon, kaygı ya da tükenmişlik gibi durumlarla karşılaştığında doğrudan kendileri için bir şeyler yapma eğiliminde olduğunu ve bunun çoğu zaman işlevsiz kaldığını veya yalnızca anlık, geçici çözümler sunduğunu belirtmiştir. Hari, "yalıtılmış benlik" kavramına dikkat çekerek, kişinin bu döngüden çıkabilmesi için öncelikle bu izolasyondan kurtulması gerektiğini savunur. Ona göre, ilişkiler kurmak, anlamlı bir işle meşgul olmak, değer üretmek ve duyguları paylaşmak—kısacası, başkalarıyla ilişkilenmek—iyileştirici bir etkiye sahiptir.
Peki, iyi bir ilişki nedir? Bunun herkes için geçerli, kesin bir tarifi yoktur. Her ilişki, kendi bağlamı içinde biriciktir. Kişilerin ihtiyaçları ve içinde bulundukları koşullar farklılık gösterse de, ilişkilerde güven ve tutarlılık temel bir gereksinimdir. Erken dönemde anne-bebek ilişkisinde güvenli bağlanmanın ön koşulu olan, sıcak, tutarlı ve bebeğin ihtiyaçlarına duyarlı bir annenin varlığı nasıl kritik bir rol oynuyorsa, yetişkin yaşamında da güven veren ve tutarlı bir ilişkinin varlığı benzer şekilde önemlidir. İster romantik bir partnerle ister iş ilişkisi içinde olsun, her yetişkin belli düzeyde güvende hissetmeye ve tutarlı bağlar kurmaya ihtiyaç duyar.
Günümüzde Romantik İlişkiler
Günümüzde romantik ilişkiler söz konusu olduğunda, bireylerin en büyük beklentisi haz almak olarak öne çıkmaktadır. Ancak, bu hazzı sunabilecek pek çok potansiyel partnerin varlığı, kişilerin bir ilişkiye bağlanmasını zorlaştırmaktadır Modern ilişki dinamiklerine bakıldığında, bugünlerde sıkça kullanılan love bombing, ghosting gibi terimler, ilişkilerin giderek nesneleştirildiğini ve bireylerin, ilişkinin getirdiği sorumluluktan ya da ayrılığın doğurabileceği acıdan kaçındığını göstermektedir. Bu bağlamda, birçok kişi ilişkide partnerini kontrol etmeye çalışırken, çoğu zaman gözden kaçan en önemli nokta, kişinin o ilişkinin kendisi için anlamını sorgulamasıdır.
Martin Buber’e (1971) göre, insan doğası gereği her daim ötekilerle ilişki içindedir. Çünkü "Ben" diyebilmenin koşulu, aynı zamanda "O" ve "Sen" diyebilmektir. Buber’in ilişkilere dair temel yaklaşımı, bireylerin ötekileri nasıl konumlandırdığı ile ilgilidir. Ben-Sen ilişkisi, karşı tarafı olduğu gibi kabul etmeyi, onu yargılamaktan ve kontrol etmeye çalışmaktan kaçınmayı ifade eder. Bu tür bir ilişkide, birey hem kendini hem de karşısındakini özgün bir şekilde var eder. Buna karşın, Ben-O ilişkisi, ötekinin bir nesne olarak görülmesini, bir bütün olarak kabul edilmekten uzak bir şekilde konumlandırılmasını içerir.
.webp)
Bu iki yaklaşım göz önünde bulundurulduğunda, günümüz romantik ilişkilerinin neden bu denli zorlayıcı olduğu daha iyi anlaşılabilir. Bireyler sıklıkla kendilerini ilişkiden soyutlamakta ve en önemlisi de kendi duygularına yabancılaşmaktadır. Oysa May (1981)’e göre, duyguları olan herkes incinebilir ve yaralanabilir. Aşk acısı da son derece can yakıcı olabilir. Ancak bu riski kabul etmek, özgürlüğü ve otantik aşkı mümkün kılan şeydir.
Aşkın, zaman zaman bireyin yaşamını kökten değiştiren ve dönüştüren yönleri olduğu herkesçe bilinir. Ancak, tutku, arzu, duygular, yakınlık ve bağlar olmadan yaşamın anlamlı bir tarafı kalmaz. Seçim yapamadığımızda ya da olasılıkların yarattığı endişeye kapıldığımızda, canlılığımızı yitirme tehdidiyle karşı karşıya kalırız. Böyle bir yaşam, giderek çoraklaşan, verimsiz bir toprağa dönüşebilir.
Romantik İlişkiler ve Çatışmalar
İlişkiler kaçınılmaz olduğu gibi, çatışmalar da kaçınılmazdır. Çünkü iki farklı bireyin birlikteliğinde, geçmiş deneyimler, ruhsal dinamikler ve beklentiler de bu ilişkinin bir parçası haline gelir. Bu durum doğal olarak zaman zaman tartışmaları da beraberinde getirir. Çatışmalar ilk bakışta göz korkutucu veya endişe verici görünebilir; ancak sağlıklı bir ilişki için zaman zaman yaşanan tartışmalar, bireylerin hem kendi sınırlarını hem de karşı tarafın sınırlarını görebilmesi açısından önemli bir alan yaratır.
İlişkiler yalnızca olumlu duyguların paylaşıldığı bir alan olmamalıdır; aynı zamanda bazen rahatsız edici, zorlayıcı ve olumsuz duyguların da taşınabildiği bir alan olmalıdır. Wilhelm Schmid (2014), Mutsuz Olmak: Bir Yüreklendirme adlı kitabında, yaşamın kutupsallıklarıyla barışık olmanın gerekliliğini vurgular. Ona göre, hayata hem pozitif hem de negatif yanlarıyla sahip çıkabilmek, mutluluğun kendisidir. Hasar almayan, kusursuz bir yaşam fikri, özünde problemli bir düşüncedir. Oysa mutluluk, nefes almak ve vermek gibidir; biri olmadan diğeri de mümkün değildir. Hiçbirimiz sonsuza kadar nefes alamayacağımız gibi, sonsuza kadar incinmekten de kendimizi koruyamayız.
Bu nedenle, bir ilişkide tartışmaların nasıl yaşandığı, bireylerin çözüm yolları bulma arzusu ve kimi zaman fedakarlık yapabilme kapasitesi, o ilişkinin gücünü belirleyen temel unsurlardandır. Sağlıklı bir ilişki, hiç tartışmanın yaşanmadığı bir ilişki değil, yaşanan farklılıkların üstesinden birlikte gelmenin yollarının bulunduğu bir ilişkidir.
İlişkilerin insanlık tarihi kadar eski olduğu düşünüldüğünde, tartışmaların ve anlaşmazlıkların da en az ilişkiler kadar köklü bir geçmişi olduğu söylenebilir. Bu nedenle, ilişkilerdeki çatışmaların çözümü pek çok disiplininin ilgi odağı olmuştur. Edebiyattan felsefeye, psikolojiden iktisada kadar birçok alanda bu konuda çeşitli yaklaşımlar geliştirilmiştir.
Ben dili ifadelerinin bir çatışma çözme yöntemi olarak kullanılmasının tarihi 1970’li yıllara dayanır ve bu yöntem, Amerikalı psikolog Thomas Gordon tarafından geliştirilmiştir. Gordon, özellikle çiftlerle yaptığı çalışmalarda, Ben ifadelerinin kullanıldığı iletişimin, çatışmaları azaltmada etkili olduğunu öne sürmüştür. Genel kanı, bireylerin kendi duygularının sorumluluğunu almasının, karşı tarafta olumlu bir etki yaratacağı yönündeydi. Uzun yıllar boyunca yapılan araştırmalar da Ben dili kullanımının ilişkilerde olumsuzlukları büyük ölçüde azalttığını göstermektedir.
Kişinin duygularının sorumluluğunu alması, otantik bir yaşam sürmenin en önemli adımlarından biridir. Sürekli olarak karşı tarafı suçlamak, ilişkileri bir çıkmaza sürükleyebilir. Psikolojide karşılıklılık normu olarak adlandırılan kavram, iletişimdeki tutumların karşılıklı olarak birbirini etkilediğini öne sürer. Yani, siz öfkeli bir tonla yaklaşırsanız, karşı tarafın da saldırgan bir tutum sergileme olasılığı artar ve böylece gerilim tırmanır. Bu nedenle, sağlıklı bir iletişim için bazı temel noktalar önemlidir. Ben dili ve Sen dili ifadeleri bu noktada belirleyici unsurlar arasında yer alır.
Ben Dili İle İfade Etmek Ne Anlama Gelir?
Bunu somutlaştırmak için bir örnek üzerinden açıklayalım:
Bir çiftin tatil planlaması sırasında yaşadığı anlaşmazlığı ele alalım. Partnerlerden biri lüks bir otelde konaklamak isterken, diğeri doğa ile iç içe, sakin bir tatil tercih edebilir. İlk bakışta basit gibi görünen bu tür farklılıklar, zamanla büyük tartışmalara dönüşebilir.
Eğer çiftlerden biri şu ifadeyi kullanırsa:
"Bu planı değiştirmelisin, hiç mantıklı değil."
Bu, doğrudan karşı tarafın fikrini hedef alan, suçlayıcı bir Sen dili ifadesidir. Bu tür ifadeler tartışmayı derinleştirir ve konudan saparak, ilişkiye dair daha kişisel hassasiyetleri gündeme getirebilir. Aynı zamanda karşı tarafın otomatik olarak kendini savunma ihtiyacı doğabilir.
Ancak aynı düşünce Ben dili ile şu şekilde ifade edilebilir:
"Bu tatil planı beni biraz kaygılandırıyor. Birlikte daha iyi bir plan yapabiliriz."
Bu iki ifade, temelde benzer bir mesaj taşısa da kullanılan dilin etkisi tamamen farklıdır. İlk ifade, doğrudan karşı tarafı suçlayarak savunmaya geçmesine neden olurken, ikinci ifade kişinin kendi duygusunu sahiplenmesine ve karşı tarafı suçlamadan düşüncelerini paylaşmasına olanak tanır.
.webp)
Ben’den Biz Olmaya
Ben dili ifadelerinde en kritik nokta, bireyin kendi duygularını açıkça ifade etmesi ve bu duyguların sorumluluğunu almasıdır. Sen dili, karşı tarafı suçlama eğilimindeyken, Ben dili kişinin içinde bulunduğu durumu ve hislerini ortaya koyarak daha yapıcı bir iletişim zemini oluşturur.
Böyle bir iletişim yaklaşımı, karşı tarafın da daha ılımlı bir noktada kalmasını sağlar. Eğer çift, yapıcı bir şekilde iletişim kurarsa, alternatif çözümler üretmek ve ortak bir noktada buluşmak daha kolay hale gelir.
Ben diliyle iletişim kurmak, kişinin o an ve durum içerisinde kalabilme becerisiyle yakından ilişkilidir. İlişkiler, zaman zaman karmaşık bir hal alabilir ve her zaman iyi hissetmek mümkün olmayabilir. Bazen güven sarsıcı durumlar yaşanabilir ya da talihsiz anlarla karşılaşılabilir. Ancak tüm bunlara rağmen kişi, o ilişkide kalmayı isteyebilir. Çelişkili duyguların bir arada yaşanması oldukça doğaldır. İnsan, hem kendi içinde hem de dış dünyayla ilişkilerinde zaman zaman tutarsızlıklar sergileyebilir. Hayata ve ilişkilere dair algılar sürekli bir değişim içerisindedir; dolayısıyla bireylerin ilişkilerden beklentileri ve bakış açıları da bu değişimden etkilenir.
Bireyler çoğu zaman tamamen rasyonel kararlar almazlar ve bu, insan olmanın doğal bir sonucudur. Kendi başımıza bile duygularımızı anlamakta ve adlandırmakta zorlanırken, bir ilişki içerisinde bu süreci yaşamak işleri çok daha karmaşık hale getirebilir. Bu noktada empati kritik bir rol oynar. Karşı tarafın bakış açısını anlamaya çalışmak, onun haklı olduğunu kabul etmek anlamına gelmez. Ancak bu çaba, sağlıklı bir iletişim zemini yaratmak için önemlidir. Unutulmaması gereken bir diğer nokta ise kimsenin tamamen anlaşılmasının mümkün olmadığıdır; bir başkasını ancak kendi perspektifimizden anlamlandırabiliriz. Dolayısıyla, en önemli nokta öncelikle kendi duygularımıza odaklanmak, hissettiklerimizi doğru adlandırmak ve bunları karşı tarafı suçlamadan ifade edebilmektir.
Kimi zaman, partnerimizin bakış açısı veya aldığı bir aksiyon, bizim için büyük zorluklara yol açabilir. Böyle anlarda, öfke genellikle suçlayıcı ve yargılayıcı bir şekilde ortaya çıkma eğilimindedir. Ancak bu, ilişkideki çatışmaların derinleşmesine ve bazen ayrılığa zemin hazırlayan bir alan yaratabilir. Kendi duygularımıza sahip çıkarken, aynı zamanda karşı tarafı çözüme davet eden bir iletişim alanı yaratmak oldukça kıymetlidir.
Psikanalist Stephen Mitchell, ilişkileri kumdan kaleler yapmaya benzetir. İlişkiler kırılgandır, sürekli bir değişim içindedir ve her zaman yeniden şekillenmeye açıktır. Bazen bir ilişkide, birbiriyle çelişen iki farklı ihtiyacın aynı anda karşılanması istenir. Örneğin, birey hem güvenli hem de macera dolu bir ilişki arayabilir. Ancak bu iki duygu doğaları gereği birbirinden oldukça farklıdır ve bir arada olmaları çeşitli zorluklar içerir.
Bu nedenle, Ben’den Biz’e giden yol, dolambaçlı ve zaman alan bir süreçtir. Kişilerin ilişkide yaptıkları karşılıklı seçimler, bu sürecin nasıl ilerleyeceğini belirler. Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta, karşılıklı ve birlikte hareket edebilme kapasitesine sahip olmaktır.
Kaynakça
- Daei Jafari, M. R., Aghaei, A., & Rashidi Rad, M. (2020). Existential humanistic therapy with couples and its effect on meaning of life and love attitudes. The American Journal of Family Therapy, 48(5), 530-545.
- Hari, J. (2018). Kaybolan bağlar: Depresyonun gerçek nedenleri ve beklenmedik çözümler (Çev. B.E. Aksoy). Metis Yay.
- Kaya, Ö.(2022). Modern Zamanlarda Kaybolan Bağlar, Aşk Etiği ve Yalnız Yaşam: Yapısalcı Bir Analiz. Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi (SKAD), 8(17), 185-215.
- Korobov, N. (2020). Failure of I-statements for mitigating interpersonal conflict in arguments between young adult couples. Studies in Media and Communication, 8(2), 49-60.
- Mitchell, S. A., & Alpan, C. (2010). Aşk sürebilir mi?: Zamana karşı romantik aşkın kaderi. İstanbul Bilgi Üniversitesi yayınları.
- Rogers, S. L., Howieson, J., & Neame, C. (2018). I understand you feel that way, but I feel this way: The benefits of I-language and communicating perspective during conflict. PeerJ, 6, e4831.
- Rollo, M. (2017). Özgürlük ve Kader (Çev. Ali Babaoğlu). Okuyanus Yayınevi: İstanbul (Orjinal Eser 1981’de Yayınlamıştır).
- Schmid, W. (2014). Mutsuz olmak: Bir yüreklendirme (T. Akın, Çev.). İletişim Yayınları. (Orijinal eser 2012 tarihinde yayımlanmıştır).