Daha iyi hissetmeye bugün başlayın
Hiwell altyapısıyla 1 milyonu aşkın kullanıcı psikolojik destek yolculuğuna güvenli bir adım attı! Siz de size en uygun uzman ile şimdi ücretsiz ön görüşme yaparak tanışın.
Başlayın- Bağlanma Nedir?
- Bağlanma Teorisi Nedir?
- Bağlanma Türleri Nasıl Sınıflandırılır?
- Beyinde Bağlanma Süreçleri Nasıl İşler?
- Bağlanmanın Ardındaki Biyokimyasal Ağ
- Güvensiz Bağlanma Türlerinde Kortizol Etkisi
- Bağlanma Ve Nöroplastisite
- Bağlanma Stilleri Ve Duygusal Düzenleme
- Bağlanma Travmaları Ve Beyin Üzerindeki Etkileri
- Terapötik Müdahaleler Ve Nörobilim
- Kapatırken
Bağlanma Nedir?
Bağlanma, insanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biri olarak, yaşamın ilk anlarından itibaren şekillenmeye başlar. Sevgi, güven ve aidiyet duygularını inşa eden bu güçlü bağlar, yalnızca bireylerin psikolojik dünyasını değil, aynı zamanda sinir sistemlerinin mimarisini de etkiler. Peki, çocukluğumuzdaki bağlanma deneyimleri, beynimizde nasıl izler bırakır?
Günümüzde nörobilim, insan ilişkilerinin derin yapısını çözümlemek için bize benzersiz bir pencere sunuyor. Beyin, adeta bir harita gibi, bağlanma türlerimize göre şekillenir; güvenli bir bağlanma, duygusal düzenleme yollarını güçlendirirken, güvensiz bağlanmalar karmaşık bir stres ve korku ağı inşa edebilir. Oksitosin, kortizol ve nöroplastisite gibi sinirsel mekanizmalar, bir bireyin bağlanma tarzlarının hem geçmişteki deneyimlerden hem de gelecekteki ilişkilerden nasıl etkilendiğini anlamamızı sağlar. Bu yazımız, bağlanma türlerinin nörobilimsel temellerini keşfederek, insan ilişkilerinin biyolojik zeminine derin bir yolculuk yapmayı amaçlıyor.
Bağlanma Teorisi Nedir?
Bağlanma teorisi, bireylerin çocuklukta bakım verenle kurdukları ilişkilerin, yetişkinlik dönemindeki duygusal bağlanma tarzlarını nasıl etkilediğini açıklayan önemli bir psikolojik yaklaşımdır. John Bowlby, bağlanmanın insan gelişimi üzerindeki merkezi rolünü vurgulayan ilk teorisyenlerden biri olarak, güvenli bir bağlanmanın bireyin psikolojik ve sosyal sağlığı için temel oluşturduğunu savunmuştur1. Mary Ainsworth ise "Yabancı Durum Testi" yöntemiyle bağlanma türlerini tanımlayarak, çocukların bakım verenleriyle kurdukları ilişki tarzlarını kategorize etmiştir2. Bu çalışmalar, bireylerin ilişki kurma biçimlerini anlamada temel bir çerçeve sunmakta ve bağlanma türlerinin bireysel farklılıklarla nasıl şekillendiğini ortaya koymaktadır.
Nörobilim, bağlanma teorisine beyin işleyişini inceleyerek yeni bir boyut kazandırmıştır. Sinirsel süreçlerin bağlanma türleri üzerindeki etkisini anlamak, bireysel farkındalık ve terapötik yaklaşımlar için güçlü bir temel sağlar. Örneğin, güvenli bağlanmanın oksitosin gibi sosyal bağlanma hormonlarının salınımını artırarak duygusal düzenlemeyi kolaylaştırdığı bulunmuştur3. Güvensiz bağlanma türlerinde ise amigdala aktivitesindeki artışın, bireylerin tehdit algısını yükselttiği ve stres hormonlarının düzenlenmesini zorlaştırdığı görülmüştür4. Bu bulgular, bireyin erken dönem ilişkilerinin nörolojik etkilerini anlamada nörobilimin önemini vurgulamaktadır.
Bağlanma Türleri Nasıl Sınıflandırılır?
Bağlanma türleri, bireylerin ilişkilerinde sergiledikleri davranış kalıplarını anlamak için dört temel gruba ayrılır: güvenli, kaçınmacı, kaygılı ve dezorganize bağlanma. Güvenli bağlanma, bireylerin ilişkilerinde açık, sağlıklı ve dengeli bir etkileşim kurmalarına olanak tanır. Bu bağlanma türüne sahip kişiler, hem kendilerine hem de başkalarına güven duygusuyla yaklaşır 2Güvensiz bağlanma türleri ise bireylerde kaygı, korku ve kaçınma gibi olumsuz duygusal tepkilerle sonuçlanır. Bu bağlanma biçimleri, ilişkilerde çatışmalara ve duygusal düzenleme sorunlarına yol açabilir 1.
Çocukluk dönemindeki bakım verenlerin tutumları, bağlanma türlerinin oluşumunda kritik bir rol oynar. Tutarlı, duyarlı ve destekleyici bir bakım verenle büyüyen çocuklar, güvenli bağlanma geliştirme olasılığına daha yatkındır. Bu tür bakım verenler, çocukların duygusal ihtiyaçlarına zamanında ve uygun şekilde yanıt vererek onlara güvenli bir ortam sağlar. Çocuk, böyle bir ortamda hem kendisini değerli hissetmeyi öğrenir hem de çevresindeki insanlarla güvenli ilişkiler kurma becerisini geliştirir5.
Buna karşılık, bakım verenlerin tutarsız, reddedici veya travmatik davranışları, güvensiz bağlanma türlerinin temelini oluşturabilir. Örneğin, tutarsız bir şekilde sevgi ve ilgisini gösteren bir bakım veren, çocukta kaygılı bağlanma geliştirebilir; çocuk, sürekli olarak sevgi ve güvence arayışı içinde olur. Reddedici ya da soğuk davranışlar ise kaçınmacı bağlanmaya yol açabilir, bu durumda çocuk duygusal bağlardan uzak durmayı öğrenir. Daha ciddi durumlarda, travmatik bir ortamda büyüyen çocuklar dezorganize bağlanma geliştirebilir ve bu durum, hem duygusal düzenlemelerde hem de ilişkilerde kaotik bir yapı oluşturabilir4.
Beyinde Bağlanma Süreçleri Nasıl İşler?
Beyin, bağlanma süreçlerini düzenlerken belirli bölgeler kritik bir rol oynar. Özellikle amigdala, korku ve duygusal tepkilerin işlenmesinde merkezi bir görev üstlenir. Güvensiz bağlanma türlerine sahip bireylerde, amigdalanın hiperaktif hale geldiği ve bu durumun tehdit algısını artırdığı gözlemlenmiştir4. Bu artış, bireylerin çevresel uyaranlara karşı aşırı hassasiyet geliştirmesine yol açar ve duygusal düzenleme kapasitelerini olumsuz etkiler. Amigdalanın bu aşırı aktivitesi, bireyin bağlanma ilişkilerinde yoğun kaygı, korku ve kaçınma davranışları sergilemesine neden olabilir3.
Prefrontal korteks, bağlanma süreçlerinde duygusal düzenleme ve rasyonel düşünce işlevlerinde devreye girer. Güvenli bağlanma türüne sahip bireylerde, prefrontal korteks ile amigdala arasında dengeli bir etkileşim olduğu bulunmuştur. Bu denge, bireyin hem tehdit algısını doğru değerlendirmesine hem de stresli durumlarla etkili bir şekilde başa çıkmasına olanak tanır6. Güvensiz bağlanma türlerinde ise bu etkileşim zayıflar; prefrontal korteksin işlevi baskılanırken, amigdalanın aşırı aktivitesi öne çıkar. Bu durum, bireylerin ilişkilerinde hem duygusal hem de bilişsel zorluklar yaşamalarına yol açabilir.
Bağlanmanın Ardındaki Biyokimyasal Ağ
Bazı hormonlar, bireylerin sosyal ve duygusal bağlar kurmasında birlikte çalışan bir biyokimyasal ağ oluşturur. Bağlanma süreçlerinin anlaşılmasında her bir hormonun etkisi, bağlanma türüne ve bağlama bağlı olarak farklılık gösterebilir.
1. Oksitosin Ve Bağlanma
Oksitosin, sevgi, bağlanma ve sosyal etkileşimlerle yakından ilişkilendirilen bir hormondur. Özellikle güvenli bağlanma tarzına sahip bireylerde oksitosin seviyelerinin daha yüksek olduğu bulunmuştur3. Bu hormon, bireyler arası güveni artırarak sosyal bağların güçlenmesine katkıda bulunur ve stres seviyelerini azaltır. Örneğin, oksitosin salınımı, hem bireylerin kendilerini daha rahat hissetmelerini sağlar hem de bağlanma ilişkilerinde duygusal yakınlık ve empati kurmayı kolaylaştırır7. Bu nedenle oksitosin, bireyin sağlıklı sosyal bağlar kurmasında ve sürdürmesinde merkezi bir role sahiptir.
Oksitosin düzeylerindeki farklılıklar, güvensiz bağlanma türlerinin nörobiyolojik temellerini anlamada önemli ipuçları sunar. Kaygılı bağlanma türüne sahip bireylerde oksitosin seviyelerinin dengesiz olduğu ve bu durumun duygusal regülasyon sorunlarına yol açtığı öne sürülmüştür5. Bu bireylerde oksitosin salınımı, bağlanma ilişkilerinde aşırı bağımlılık veya kaygıya neden olabilecek şekilde işleyebilir. Aynı şekilde, kaçınmacı bağlanma türünde oksitosin düzeylerinin daha düşük olduğu ve bireylerin duygusal bağlardan uzaklaşma eğiliminde olduğu bulunmuştur. Bu bulgular, oksitosinin bağlanma tarzları üzerindeki etkisini vurgulayarak bireysel farklılıkları anlamada nörobiyolojinin önemini ortaya koyar.
2. Vazopressin (Antidiüretik Hormon) Ve Bağlanma
Vazopressin, özellikle erkeklerde sosyal bağlanma ve çift ilişkilerinde kritik bir role sahiptir. Hayvan çalışmaları, bu hormonun monogamik türlerde eş bağlanmasını desteklediğini göstermektedir. İnsanlarda ise vazopressin reseptör geni (AVPR1A) varyasyonlarının, sosyal davranışlar ve bağlanma süreçleri ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Örneğin, vazopressin düzeylerindeki artış, bireylerin eşlerine karşı daha koruyucu ve bağlı hissetmelerine katkıda bulunabilir8.
3. Dopamin Ve Bağlanma
Dopamin, ödül sistemiyle doğrudan ilişkilidir ve bağlanma sırasında aktif bir rol oynar. Aşık olma ya da yeni bir bağlanma sürecinde dopamin salınımı artarak bireyler arasındaki bağlanmayı güçlendirir. Bu nörotransmitter, oksitosin ve vazopressinle birlikte çalışarak bireylerin bağlanma hislerini pekiştirir. Özellikle romantik bağlanma durumunda, beynin ödül merkezlerindeki dopamin aktivitesinin yoğunlaştığı gözlemlenmiştir9.
4. Serotonin Ve Bağlanma
Serotonin, duygusal denge ve sosyal davranışlar üzerinde etkili olan bir nörotransmitterdir. Serotonin seviyelerindeki değişiklikler, bağlanma davranışlarını etkileyebilir. Örneğin, romantik ilişkilerde serotonin düzeylerinin düşük olması, obsesif düşünceler ve yoğun duygusal bağlılıkla ilişkilendirilmektedir. Serotonin, özellikle erken romantik bağlanma dönemlerinde önemli bir rol oynar10.
5. Endorfinler Ve Bağlanma
Endorfinler, sosyal bağlanmada ve yakınlık hislerinde etkili olan doğal ağrı kesicilerdir. Özellikle fiziksel temas (sarılma, dokunma) sırasında salınarak bağlanma hissini güçlendirebilir. Endorfinlerin bu etkisi, hem bireyler arasındaki duygusal bağı artırır hem de sosyal destek mekanizmalarını güçlendirir. Bu hormonların, bireylerin sosyal grup dinamiklerinde daha iyi uyum sağlamasına yardımcı olduğu düşünülmektedir11.
6. Kortizol Ve Bağlanma
Kortizol, sosyal bağlanma süreçlerinde dolaylı bir rol oynar. Yüksek kortizol düzeyleri, bağlanmayı zorlaştırabilirken, güvenli bağlanma bu seviyeleri düşürebilir. Ebeveyn-çocuk bağlanması üzerinde yapılan çalışmalarda, güvenli bağlanma türlerinin çocuklarda kortizol düzeylerini düzenlediği ve stres yanıtını azalttığı görülmüştür12.
7. Prolaktin Ve Bağlanma
Prolaktin, emzirme süreciyle ilişkilendirilmesine rağmen, bağlanma süreçlerinde de önemli bir rol oynar. Bu hormon, ebeveyn-çocuk bağlanmasını destekleyen biyolojik mekanizmalardan biridir. Özellikle annelik davranışlarının pekiştirilmesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca prolaktin, sosyal bağlanmayı artırıcı bir etkiye sahiptir3.
Güvensiz Bağlanma Türlerinde Kortizol Etkisi
Kortizol, stres hormonudur ve bağlanma türleri üzerinde önemli bir etkisi vardır. Özellikle güvensiz bağlanma türleri olarak bilinen kaçınmacı ve kaygılı bağlanma stillerinde kortizol seviyeleri genellikle daha yüksektir. Bu artış, bireylerin stresli durumlara karşı daha yoğun ve uzun süreli tepkiler vermesine neden olabilir. Örneğin, kaygılı bağlanma stiline sahip bireyler, reddedilme korkusu ve yoğun stres yaşarken, kaçınmacı bağlanma stiline sahip olanlar ise duygusal yakınlıktan kaçınarak kortizol seviyelerinin düzenlenmesini zorlaştırabilir12.
Yüksek kortizol seviyeleri, bağlanma süreçlerinde beyin üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Hipokampus ve amigdala gibi stresle ilişkili beyin bölgeleri, bu yüksek kortizol seviyelerinden etkilenir ve duygusal regülasyonu zorlaştırır. Bu durum, bireylerin duygusal olarak güvende hissetmesini engeller ve bağlanma süreçlerini daha karmaşık hale getirebilir. Ayrıca, erken yaşta güvensiz bağlanma deneyimleri yaşayan bireylerin, ilerleyen yaşlarda daha yüksek kortizol seviyeleriyle ilişkilendirilen stres duyarlılığı geliştirdiği görülmüştür13.
Bağlanma Ve Nöroplastisite
Beyin, yaşam boyu değişme ve kendini yeniden şekillendirme kapasitesine sahiptir; bu süreç nöroplastisite olarak bilinir. Çocukluk döneminde deneyimlenen bağlanma türleri, sinirsel bağlantıların düzenlenmesinde ve beynin yapısal organizasyonunda önemli bir rol oynar. Özellikle güvenli bağlanma, prefrontal korteks ve amigdala gibi bölgelerde daha dengeli bir duygusal regülasyon sağlarken, güvensiz bağlanma türleri bu düzenlemeyi olumsuz etkileyebilir14.
Nöroplastisite, bireylere bağlanma stillerini zamanla değiştirme potansiyeli sunar. Olumlu sosyal deneyimler ve terapötik müdahaleler, özellikle güvensiz bağlanma stillerine sahip bireylerde yeni sinirsel yolların oluşturulmasını destekleyebilir. Bu süreç, beynin ödül ve stres sistemlerini yeniden düzenleyerek güvenli bağlanma türlerinin geliştirilmesine olanak tanır. Örneğin, duygu odaklı terapi ve mindfulness gibi yaklaşımlar, sinirsel plastisiteyi destekleyerek bağlanma süreçlerinde olumlu değişimlere yol açabilir4.
Bağlanma Stilleri Ve Duygusal Düzenleme
Duygusal düzenleme, bireylerin stresli durumlarla başa çıkma kapasitesini belirleyen temel bir süreçtir. Güvenli bağlanma stiline sahip bireyler, stresle başa çıkmada daha başarılıdır. Bu bireylerde prefrontal korteks, duygusal kontrol ve stres regülasyonu açısından daha etkin bir şekilde çalışır. Sonuç olarak, güvenli bağlanma, bireylerin daha esnek ve uyumlu tepkiler vermesine olanak tanır15.
Buna karşılık, güvensiz bağlanma türlerinde duygusal düzenleme genellikle zayıf bir şekilde gerçekleşir. Kaçınmacı ve kaygılı bağlanma stilleri, stres tepkilerinin aşırı veya yetersiz olmasına neden olabilir. Özellikle dezorganize bağlanma stiline sahip bireylerde, stres tepkileri düzensiz, yoğun ve kontrol edilmesi zor olabilir. Bu bireylerde amigdalanın aşırı aktif olduğu ve prefrontal korteksin bu tepkileri düzenleme kapasitesinin zayıf olduğu görülmüştür16.
Bağlanma Travmaları Ve Beyin Üzerindeki Etkileri
Travmatik deneyimler, dezorganize bağlanma tarzının gelişmesine zemin hazırlayabilir. Bu bağlanma stili, genellikle çocukluk döneminde güvenli bir ilişki kurulamaması ya da duygusal ve fiziksel travmalar sonucunda ortaya çıkar. Beyinde, bu tür travmaların etkisiyle amigdala (tehdit algısıyla ilişkili) ve prefrontal korteks (duygusal düzenleme ve karar verme ile ilişkili) arasındaki dengenin bozulduğu gözlemlenmiştir. Bu dengesizlik, bireylerin hem duygusal düzenlemelerini hem de sosyal ilişkilerini olumsuz etkiler17.
Travma sonrası süreçte bireylerde genellikle korku, stres ve güven eksikliği düzeylerinde artış görülür. Bununla birlikte, doğru müdahalelerle bu etkilerin geri döndürülebilir olduğu belirtilmiştir. Travma terapileri, özellikle nöroplastisiteyi destekleyerek beyindeki işlevsel bağlantıları yeniden yapılandırabilir ve bireylerin daha sağlıklı bağlanma biçimleri geliştirmesine yardımcı olabilir. Bu süreç, prefrontal korteksin yeniden güçlendirilmesi ve amigdaladaki aşırı aktivitenin düzenlenmesi yoluyla gerçekleşir4.
Terapötik Müdahaleler Ve Nörobilim
Bağlanma türlerini değiştirmeye yönelik terapötik müdahaleler, nörobilimsel temellere dayanır. Özellikle bilişsel-davranışçı terapi (CBT) ve göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) gibi yöntemler, bireylerin olumsuz bağlanma modellerini dönüştürmede etkili olabilir. EMDR, travmatik deneyimlerin yeniden işlenmesi yoluyla bireyin bağlanma türüyle ilişkili stres tepkilerini azaltmayı amaçlarken, CBT, bireyin bağlanma stillerine bağlı düşünce kalıplarını ve davranışlarını yeniden yapılandırmayı hedefler18;4.
Bu terapiler, bireylerin bağlanma türüyle ilişkili nörolojik bağlantıları yeniden şekillendirmesine olanak tanır. Örneğin, bu süreçlerde prefrontal korteksin düzenleyici işlevleri güçlenirken, amigdala gibi duygusal işlemeyle ilişkili bölgelerde aktivite azalabilir. Bu, bireyin duygusal regülasyon becerilerini geliştirmesine ve daha sağlıklı bağlanma modelleri oluşturmasına katkı sağlar. Aynı zamanda bu terapiler, bireyin travmatik bağlanma deneyimlerini işleyerek, nöroplastisite aracılığıyla beyin yapılarında uzun vadeli olumlu değişiklikler yaratabilir19. Hiwell’in uzman kadrosundan size en uygun psikolog ile kendinizi keşfetme sürecine başlayabilirsiniz.
Kapatırken
Bağlanma türleri, bireylerin stres tepkilerini ve sosyal ilişkilerini şekillendiren önemli bir faktördür. Bağlanma türleri ve nörobilim arasındaki ilişki, bireylerin duygusal ve sosyal gelişimlerini anlamada önemli bir alan sunmaktadır. Bu yazımızda, güvenli ve güvensiz bağlanma türlerinin, beyindeki nörolojik yapılar ve hormonlarla nasıl etkileşime girdiğini inceledik. Güvensiz bağlanma türlerinde stres hormonu kortizol düzeyleri genellikle daha yüksektir ve bu durum, duygusal regülasyonu zorlaştırabilir. Ancak nörobilimsel temellere dayanan terapötik müdahaleler, bu bağlanma türlerini değiştirmede etkili olabilir. Bilişsel-davranışçı terapi (CBT) ve EMDR gibi yöntemler, bireyin nörolojik bağlantılarını yeniden şekillendirerek daha sağlıklı bağlanma modelleri oluşturmasına yardımcı olur. Bu süreçler, beynin nöroplastisite özelliğini kullanarak uzun vadeli olumlu değişiklikler sağlayabilir. Bağlanma konusundaki farkındalık ve terapötik müdahaleler, bireylerin yaşam kalitesini artırmada kritik bir rol oynar.
Kaynakça
- Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. New York: Basic Books.
- Ainsworth, M. D., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of Attachment: A Psychological Study of the Strange Situation. Lawrence Erlbaum.
- Feldman, R. (2017). The neurobiology of human attachments. Trends in Cognitive Sciences, 21(2), 80–99. https://doi.org/10.1016/j.tics.2016.11.007
- Siegel, D. J. (2012). The Developing Mind: How Relationships and the Brain Interact to Shape Who We Are.Guilford Press.Bowlby, J. (1988). A secure base: Parent-child attachment and healthy human development.Basic Books.
- Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2016). Attachment in Adulthood: Structure, Dynamics, and Change. Guilford Publications.
- Coan, J. A., & Sbarra, D. A. (2015). Social baseline theory: The role of social support in regulation of the neural response to stress. Trends in Cognitive Sciences, 19(5), 197–208.https://doi.org/10.1016/j.tics.2015.02.003
- Carter, C. S. (2014). Oxytocin pathways and the evolution of human behavior. Annual Review of Psychology, 65, 17–41. https://doi.org/10.1146/annurev-psych-010213-115110
- Donaldson, Z. R., & Young, L. J. (2008). Oxytocin, vasopressin, and the neurogenetics of sociality. Science, 322(5903), 900–904. https://doi.org/10.1126/science.1158668
- Bartels, A., & Zeki, S. (2004). The neural correlates of maternal and romantic love. NeuroImage, 21(3), 1155–1166. https://doi.org/10.1016/j.neuroimage.2003.11.003
- Marazziti, D., Akiskal, H. S., Rossi, A., & Cassano, G. B. (1999). Alteration of the platelet serotonin transporter in romantic love. Psychological Medicine, 29(3), 741–745. https://doi.org/10.1017/S0033291799008846
- Dunbar, R. I. M. (2010). The social role of touch in humans and primates: Behavioural function and neurobiological mechanisms. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 34(2), 260–268. https://doi.org/10.1016/j.neubiorev.2008.07.001
- Gunnar, M. R., & Donzella, B. (2002). Social regulation of the cortisol levels in early human development. Psychoneuroendocrinology, 27(1–2), 199–220. https://doi.org/10.1016/S0306-4530(01)00045-2
- Loman, M. M., & Gunnar, M. R. (2010). Early experience and the development of stress reactivity and regulation in children. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 34(6), 867–876. https://doi.org/10.1016/j.neubiorev.2009.05.007
- Perry, B. D., Pollard, R. A., Blakley, T. L., Baker, W. L., & Vigilante, D. (1995). Childhood trauma, the neurobiology of adaptation, and "use-dependent" development of the brain: How "states" become "traits." Infant Mental Health Journal, 16(4), 271–291. https://doi.org/10.1002/1097-0355(199524)16:4<271::AID-IMHJ2280160404>3.0.CO;2-B
- Fonagy, P., & Luyten, P. (2009). A developmental, mentalization-based approach to the understanding and treatment of borderline personality disorder. Development and Psychopathology, 21(4), 1355–1381. https://doi.org/10.1017/S0954579409990198
- Cassidy, J., & Shaver, P. R. (Eds.). (2016). Handbook of attachment: Theory, research, and clinical applications (3rd ed.). Guilford Publications.
- Schore, A. N. (2012). The Science of the Art of Psychotherapy. W. W. Norton & Company.
- Shapiro, F. (2017). Eye movement desensitization and reprocessing (EMDR) therapy: Basic principles, protocols, and procedures (3rd ed.). Guilford Publications.
- Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma.Viking.