Karmaşık Duygular: Aynı Anda Hem Sevmek Hem Nefret Etmek Normal mi?

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Hiwell altyapısıyla 1 milyonu aşkın kullanıcı psikolojik destek yolculuğuna güvenli bir adım attı! Siz de size en uygun uzman ile şimdi ücretsiz ön görüşme yaparak tanışın.

Başlayın

Psikolojide Sevgi ve Bağlanma İhtiyacı

Sevgi psikolojide bir başkasıyla yakın ve sürekliliği olan bir bağ kurma, onu sürdürme ya da derinleştirme isteğiyle karakterize edilen güçlü bir olumlu duygudur1. Bu duygu genellikle derin bir bağlılık, şefkat ve sıcaklık içerir. Sevgi farklı biçimlerde ortaya çıkabilir – romantik aşk, aile sevgisi ya da arkadaşlık sevgisi gibi – ancak özünde bir bağlanma ve değer verme hissini barındırır.

İnsan bir başkasını sevdiğinde, sevdiği kişinin mutluluğu ve iyiliği için içten bir istek duyar, onunla zaman geçirmeye ve onu desteklemeye gönüllü olur. Sevgi duygusu insan ilişkilerinin temelinde yer alır ve güven, yakınlık, bağlılık gibi unsurları içerir. Psikolojik araştırmalar da sevginin insanın gelişimi ve ruh sağlığı için ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır; sevgi ilişkileri bireyin kendini güvende hissetmesine ve duygusal doyumuna katkıda bulunur1. Kısacası sevmek, bir başkasının varlığına yönelik derin bir olumlu değer atfetmek ve onunla güçlü bir duygusal bağ kurmak demektir.

Nefret Nasıl Bir Duygudur?

Nefret sevginin tam ters ucu gibi görünen, son derece güçlü ve olumsuz bir duygudur. Bir kişi veya gruba yönelik yoğun bir kızgınlık, düşmanlık ve değersiz görme halini içerir. Psikolojik açıdan nefret, hedef alınan kişinin veya grubun tamamen kötü olduğu yönünde bir değerlendirmeyi yansıtır ve genellikle onu hayatından çıkarmaya veya cezalandırmaya dönük bir motivasyonla birlikte gelir2.

Bu duygu sıradan öfkeden daha yoğundur; öfke genelde bir eyleme ya da duruma yönelik iken, nefret bir kişinin özüne, kimliğine yönelebilir. Nefret eden birey, hedefindeki kişinin varlığını dahi tahammül edilmez bulabilir. Bu nedenle nefret duygusu çoğunlukla derin ve uzun süreli bir hoşnutsuzluk ve öfke hali olarak tanımlanır2. Örneğin, bir kişi “nefret ettiğini” söylediğinde genellikle sadece kızgın olmaktan öte, karşısındakini değersiz, tehlikeli veya “kötü” olarak gördüğünü ve onu tamamen hayatından uzaklaştırma isteği taşıdığını ifade eder. Nefret bu yönüyle en yıkıcı duygulardan biridir; zira altında çoğu zaman incinmişlik, öfke, hatta korku gibi başka duyguların birleşimi yatar.

romantik ilişkide aşk ve nefret yaşayan bir çift görseli

Sevgi ve Nefret Bir Arada Bulunabilir Mi?

İlk bakışta sevgi ve nefret birbirine zıt kavramlar gibi görünse de gerçekte bir ilişki içinde zaman zaman iç içe geçebilirler. Özellikle yakın ilişkilerde, çok sevilen birinin davranışları derin bir hayal kırıklığı yarattığında sevgi aniden öfkeye ve nefrete dönüşebilmektedir. Yapılan bir araştırma bir kişiye duyulan sevgi ne kadar derinse, ilişkide bir ihanet veya kırılma yaşandığında hissedilen nefretin de o denli yoğun olabileceğini göstermiştir3. Araştırmacılar “Sevgi ne kadar derinse nefret de o kadar derin olabilir.” diyerek bu durumu özetlemektedir3.

Aslında çoğu zaman en güçlü nefret duygusu, bir zamanlar çok sevilmiş olan kişiye yönelir; çünkü insan gerçekten değer verdiği, önem atfettiği şeylere karşı nefret de duyabilir3. Bir ilişkide sevgi beklentileri boşa çıktığında veya kişi kendini incinmiş hissettiğinde, nefret bir tür savunma mekanizması gibi ortaya çıkabilir. Bu nefret ironik biçimde, kopan bağın ters yüz olmuş bir devamı gibidir – kişi sevmekten vazgeçemediği için nefret ederek bağını sürdürür. Nitekim bir psikoloji çalışması, büyük bir aşkla bağlı olunan partnerden ihanet görüldüğünde romantik sevginin nefrete dönüştüğünü ve burada hissedilen nefretin aslında o aşkın bir yansıması olduğunu belirtmiştir4. Bu karmaşık duygu durumu, hem seven hem nefret eden birey için son derece yorucu ve kafa karıştırıcı olabilir.

Ambivalans Kavramı: Eş Zamanlı Sevmek ve Nefret Etmek

Sevgi ve nefret genellikle tamamen zıt kutuplar olarak düşünülür: biri pozitif, diğeri negatif uçta yer alan duygular. Oysa psikolojik gerçeklikte, bir birey aynı kişiye karşı eş zamanlı olarak hem sevgi hem nefret hissedebilir. Psikolojide bu durum “ambivalans” kavramıyla açıklanır; yani aynı obje ya da kişiye yönelik olarak birbirine zıt iki duygunun bir arada var olması4. Bu terim, ilk olarak İsviçreli psikiyatr Eugen Bleuler tarafından ortaya atılmış ve özellikle aynı kişiye karşı aynı anda sevgi ve nefret besleme durumu olarak tanımlanmıştır4.

Elbette günlük hayatta herkes belirli düzeyde ambivalans yaşayabilir. Örneğin bir anne-baba, çocuğunu çok severken onun yaramazlıklarına kızgınlık da duyabilir; ya da bir arkadaşımıza hayranlık duyarken aynı zamanda onun belli davranışlarına sinir olabiliriz. Sevgi ve nefret etmek bu anlamda, insan ilişkisinin uç noktalarında yer alan ama sanıldığından daha yakın akraba iki duygudur. Bazı kuramcılar sevgi ve nefreti düz bir çizginin iki ucu olarak değil, bir dairenin birleşebilen noktaları olarak görür – yani uçlarda o kadar yakınlaşırlar ki adeta birbirlerine dokunurlar.

Gerçekte sevgi ile nefret her zaman tamamen ayrı değildir; hatta kimi durumlarda iç içe geçerek birbirini besleyebilir. Örneğin uzun süre beraber vakit geçiren çiftlerde, yoğun sevgi kadar zaman zaman kızgınlık ve nefret anları da yaşanabilir. Bir yandan partnerine derin bir bağlılık hisseden kişi, diğer yandan onun hataları veya kendisine verdiği zarardan dolayı büyük bir öfke duyabilir. Bu noktada önemli olan, bu zıt duyguların yönetilebilmesidir. Sevgi ve nefretin aynı anda hissedildiği durumlar, birey için içsel bir çatışma yaratır: Kişi karşısındakine değer verir ama aynı zamanda ona kızgınlık duyar; bu ikilemi çözmekte zorlanmak gerginliğe yol açabilir. Yine de şunu vurgulamak gerekir ki, aynı anda hem sevmek hem nefret etmek belirli koşullarda mümkün olduğu gibi, aslında oldukça normal bir insan tecrübesidir5.

Psikolojide Duygusal Çatışma: Karmaşık Duygular

İnsan duyguları her zaman tek renk değildir; çoğu zaman bir duruma veya kişiye karşı aynı anda birden fazla duygu besleyebiliriz. Hatta bu duygular bazen birbirleriyle çelişkili olabilir. Bu tür karmaşık duygular, psikolojide duygusal çatışma olarak da adlandırılır ve kişinin içinde uyumsuz veya zıt hislerin yarattığı bir uyumsuzluk durumudur.

Örneğin yeni bir işe başlayan bir birey bir yandan heyecan ve sevinç hissederken, aynı anda kaygı ve korku da duyabilir. Bu örnekler gösteriyor ki insan psikolojisi, siyah-beyaz gibi net ayrımlardan ziyade birbirine karışan tonlardan oluşur. Yani her şeyi tümüyle “iyi” ya da “kötü” olarak görme eğilimi, duygusal gelişimin erken dönemlerine özgüdür; olgunlaştıkça insanlar daha karmaşık değerlendirmeler yapabilir ve sevdikleri kişilerde hem hayran oldukları hem de eleştirdikleri yönler olabileceğini anlarlar. Özetle karmaşık duygular yaşamak insan psikolojisinin doğal bir parçasıdır ve bu duyguları bastırmak yerine anlamaya çalışmak ruh sağlığı için daha faydalıdır.

sevgi ve nefret ilişkisi görseli

Sevgi-Nefret İlişkisi Nedir?

Halk arasında “sevgi-nefret ilişkisi” olarak tabir edilen durum bir ilişki içerisinde yoğun sevgi ile yoğun nefret duygularının döngüsel biçimde yer değiştirmesini ifade eder. Böyle bir ilişkide taraflar birbirlerine karşı zaman zaman aşırı sevgi ve tutku gösterirken, zaman zaman da şiddetli çatışmalar ve düşmanlık sergileyebilirler.

Örneğin çiftlerin kavga edip “birbirlerinden nefret ettiklerini” söyleyip kısa süre sonra barışarak büyük bir aşkla tekrar yakınlaşmaları bu döngünün bir parçasıdır. Aşk-nefret döngüsü yaşayan ilişkilerde duygular iki uç arasında gidip gelir: İyi dönemde her şey mükemmel ve tutkulu iken, kötü dönemde ilişki son derece toksik ve yıpratıcı hale gelir4. Uzmanlar bu tür uçlarda yaşanan ilişkinin toplumda az olmadığını ancak sağlıklı da olmadığını belirtmektedir5. Sürekli olarak sevgi ve nefret arasında gidip gelmek, ilişkide istikrarsızlığa yol açar ve her iki tarafın da duygusal olarak yıpranmasına neden olur6.

Sevgi-nefret ilişkilerinin altında genellikle bazı psikolojik dinamikler yatar. Bu ilişkilerde bireylerin çoğu kez birbirine dair aşırı idealizasyon beklentileri olur. Örneğin kişi partnerini gözünde kusursuzlaştırır ve gerçekçi olmayan derecede yüksek bir sevgi nesnesi haline getirir. Ancak kaçınılmaz olarak, zamanla gerçekler ortaya çıkıp partnerin de kusurları olduğu görüldüğünde bu ideal imaj yıkılır. Büyük hayal kırıklığı yaşayan kişi, yoğun sevgisinin karşıtı bir duyguya – nefrete – savrulur. İlişkide “madalyon tersine döner”; bir zamanlar yere göğe konulamayan sevgili, şimdi tüm olumsuz özelliklerin yüklendiği hedef haline gelir. Bu ani dönüş aslında taraflardan birinin duygusal dalgalanmalarını ve belki de düşük öz değerini yansıtıyor olabilir6. Çünkü kendine güveni düşük bireyler, partnerlerinin sevgisine aşırı bağımlı hale gelip onları mükemmel görme eğilimindedir; partner en ufak bir eksiklik gösterdiğinde ise yoğun bir nefretle tepki verirler.

Sonuçta bu tür sevgi-nefret döngüsünde çiftler sık sık kavga eder, barışır, tekrar kavga eder. Bu dalgalı gidiş ilişkinin ömrünü kısaltabilir veya ilişkiyi her iki taraf için de yıpratıcı bir hale getirebilir. Sağlıklı bir ilişki ise bu denli uçlarda dolaşmak yerine daha dengeli duygusal paylaşımlarla ilerler. Kısaca sevgi-nefret ilişkisi, tutkunun ve çatışmanın ekstrem uçlarda yaşandığı bir ilişki türüdür ve sürekli hale gelirse taraflar üzerinde olumsuz etkiler bırakır.

Yakın İlişkilerde Nefret Neyi İfade Eder?

Yakın ilişkiler bağlamında düşünüldüğünde bir kişiye duyulan nefret çoğu zaman daha derin bir duygusal yaralanmışlığın ifadesidir. Sevilen birinin davranışı sonucunda hissedilen nefretin altında genellikle yoğun bir incinmişlik, ihanet duygusu veya kaybetme korkusu bulunur. Örneğin romantik ilişkilere bakalım: Kıskançlık, sevdiğimiz kişiyi kaybetme veya onun tarafından aldatılma korkusundan doğan karmaşık bir duygudur. Araştırmalara göre bir partnerin ihaneti veya ilişkiye yönelik bir tehdit algısı oluştuğunda sevgi dolu birey büyük bir öfkeye kapılabilir ve bu öfke nefrete dönüşebilir4. Aslında burada nefret, kişinin yaşadığı derin hayal kırıklığı ve kızgınlığın dışavurumudur. Seven kişi “Nasıl bana bunu yapar!” öfkesiyle bir zamanlar bağlandığı eşini adeta düşman gibi görmeye başlar. Bu nefret duygusu paradoksal biçimde, hâlâ mevcut olan sevginin yaralı bir yansıması gibidir. Nitekim bir çalışma ihanete uğrayan bireylerin en çok sevdikleri kişiye karşı en yoğun nefreti duyabildiklerini, fakat bu nefretin özünde o kişiye dair duyulan sevgiden ve kayıp acısından beslendiğini ifade etmektedir6. Yani nefret burada sevginin zıttı olmaktan ziyade, sevgiden doğan bir kızgınlık ve üzüntü karışımıdır.

Öte yandan nefret, bazen kendi duygularımızla başa çıkamadığımızın da göstergesi olabilir. İnsan sevdiği kişiye yönelik öfkesini kabul etmekte zorlandığında, bunu uç bir biçimde nefrete dönüştürerek yaşamaya başlayabilir. Örneğin çok seven bir eş, yaşadığı hayal kırıklığını açıkça ifade edemediğinde, içinde biriken negatif duygular giderek nefrete evrilebilir. Bu nefret, özünde eşine iletemediği kırgınlıkların ve sevgisinin karşılanmamasından doğan çaresizliğin ifadesidir. Psikologlar nefreti bazen “ikincil bir duygu” olarak tanımlar – yani aslında altta yatan daha temel bir duygu vardır ve nefret bunun görünen yüzüdür. Çoğunlukla bu temel duygular korku, üzüntü veya utanç olabilir. Örneğin, bir çocuk ebeveynine “senden nefret ediyorum” diye bağırdığında, aslında altında yatan duygu genellikle hayal kırıklığına uğramış sevgi, ilgi görmeme korkusu veya incinmişliktir.

Benzer şekilde terk edilmiş bir sevgilinin öfkeyle nefret hissetmesi, aslında duyduğu derin üzüntü ve özlemin bir maskesi olabilir. Sonuç olarak, nefret bir buzdağının görünen ucu gibidir; altında saklanan duygusal yaraları ve korkuları barındırır. Özellikle sevgi-nefret ikileminde, nefretin ifade ettiği duygu çoğu zaman yaralanmış sevgidir – sevginin karşılık bulmamasından ya da zarar görmesinden kaynaklanan yoğun bir öfke ve acı karışımı.

Karmaşık Duygular Ruhsal Bozukluklara İşaret Eder Mi?

Ruhsal bozukluklar ambivalansın varlığından ziyade, onunla baş edilemediği durumlarda ortaya çıkabilir.Uzmanlar sevgi ile nefreti bir arada tolere edebilmenin önemli bir duygusal gelişim görevi olduğunu vurgulamıştır; kişi bu görevi başaramadığında bazı patolojik durumlar ortaya çıkabilir7. Örneğin, borderline (sınır) kişilik bozukluğu gibi bazı rahatsızlıklarda birey, ambivalansı yönetemez ve duygularını bütünleştirmekte zorlanır. Bu bozukluğa sahip kişiler sevdikleri insanları bir anda “çok iyi”den “çok kötü”ye kategorize edebilir, yani bölme (splitting) denilen savunma mekanizmasını kullanarak sevgi ve nefreti zihinde tam anlamıyla ayırırlar4. Bunun sonucunda ilişkilerinde istikrarsızlık ve aşırı dalgalanmalar görülür. Yine depresyon veya obsesif kompulsif bozukluk gibi bazı durumlarda da kişinin iç çatışmalarının bir parçası olarak sevgi-nefret ikilemi belirgin hale gelebilir7.

Öte yandan, ortada herhangi bir klinik bozukluk olmasa bile, ambivalansın şiddetli yaşandığı durumlar kişinin hayat kalitesini olumsuz etkileyebilir. Duyguların bu denli çatışma içinde olması, bireyin karar vermesini, huzurunu ve ilişkilerini zedeleyebilir. Burada kritik nokta, kişinin bu çelişkili duygularını fark etmesi ve onları yönetebilme becerisidir. Eğer bir birey aynı anda hissettiği sevgiyi ve nefreti kabul edip anlamlandırabilirse, bu duygular yıkıcı bir hale gelmeden çözümlenebilir. Ancak kişi ambivalansından dolayı yoğun suçluluk veya kaygı duyuyorsa, kendi içinde bu durumu “anormal” görüp bastırmaya veya inkâr etmeye çalışıyorsa, zamanla duygusal yük artacaktır.

Sonuç olarak, karmaşık duygular tek başına bir psikopatoloji belirtisi olarak görülmez. Asıl mesele bu duyguların şiddeti ve onlarla başa çıkma yöntemleridir. Eğer kişi zıt duygularını dengede tutamayıp uçlara savruluyorsa, günlük hayatı ve ilişkileri bu yüzden bozuluyorsa, o zaman bir uzmandan yardım almak gerekebilir. Aksi takdirde, insan ilişkilerinde bir nebze ambivalansın bulunması son derece doğal ve yaygındır.

Terapide Karmaşık Duygular Nasıl Ele Alınır?

Terapistler, danışanlarının aynı kişi veya durum hakkında birbiriyle çelişen duygulara sahip olabildiklerini iyi bilirler ve bu durumu yargılamadan ele alırlar. Terapi ortamı kişinin güvenle ambivalent hislerini keşfedebileceği bir alan sunar. Terapide ilk adımlardan biri, danışanın hem sevgi hem öfke gibi zıt duygularını ifade etmesine izin vermektir. Terapist, danışana bu duyguların anlaşılabilir ve insanî olduğunu göstererek normalleştirme yapar. Örneğin, bir danışanın eşine karşı hem bağlılık hem kızgınlık hissetmesi durumunda terapist, “Bir yandan onu çok seviyorsun, ama diğer yandan sana zarar verdiği için ona kızgınsın – bu çok anlaşılır bir duygu durumu” diyerek danışanın hislerini geçerli kılar. Bu şekilde birey kendi karmaşık hislerini kabullenmeye başlar.

Sonraki adım, bu duyguların altında yatan nedenlerin keşfidir. Terapist, danışana “nefret” duygusunun arkasında hangi incinmişliklerin, hangi korkuların veya ihtiyaçların olabileceğini sorar. Örneğin psikodinamik terapi yaklaşımında, danışanın çocukluk deneyimleri, bağlanma örüntüleri ve geçmişte yaşadığı hayal kırıklıkları incelenerek bugünkü sevgi-nefret karışımının kökenleri araştırılır. Birey, geçmişte belki de ebeveynine karşı benzer ambivalanslar yaşamış olabileceğini fark edebilir ve bu farkındalık, bugünkü ilişkisini daha iyi anlamasını sağlar. Bilişsel-davranışçı terapi ise, danışanın siyah-beyaz düşünme eğilimlerini hedef alarak “ya hep ya hiç” tarzı değerlendirmelerin yerine daha dengeli düşünceler koymasına yardım eder. Örneğin, danışan partnerini bazen “mükemmel”, bazen “berbat” olarak görmek yerine, onun hem iyi yanları hem kusurları olan bir insan olduğunu kabul etmeyi öğrenir. Bu, duygusal tepkilerinin de aşırı uçlarda olmasını engelleyebilir.

Eğer danışan, duygularını bölme mekanizmasıyla yaşıyorsa – yani bir an tümüyle sevgi, bir an tümüyle nefret şeklinde keskin dönüşler yaşıyorsa – terapist bu savunma mekanizması üzerinde çalışır. Dialektik Davranış Terapisi (DDT) gibi yöntemler, özellikle borderline kişilik örüntülerine sahip danışanlarda, iki zıt duyguyu aynı anda tolere etme becerisini geliştirmeyi hedefler. Bu terapi yaklaşımında danışana, duygu düzenleme, stres toleransı ve karşıt düşünceleri bir arada tutabilme (diyalektik düşünme) becerileri öğretilir. Örneğin, danışan hem sevgi hem öfke hissettiğinde hemen paniğe kapılmak veya davranışa dökmek yerine, bu duygulara belli bir süre rahatça eşlik etmeyi ve onları yansıtmadan önce düşünmeyi öğrenir.

Karmaşık Duygular: Çözüm Yolları ve Öneriler

Kişinin aynı anda sevgi ve nefret gibi uç duygular yaşaması zorlayıcı olabilir, ancak bununla başa çıkmak ve duygusal dengeyi yeniden kurmak mümkündür. İşte bu karmaşık duyguları yönetmeye yardımcı olabilecek bazı çözüm yolları ve öneriler:

  • Duygularınızı kabul edin: Öncelikle böyle çelişkili duygular hissettiğiniz için kendinizi suçlamayın. Sevdiğiniz birine kızgınlık duymanın insani ve normal olduğunu kabul edin. Kendinize “Bu duyguları yaşamama izin veriyorum” diyerek yükü hafifletebilirsiniz. Unutmayın, duygularınızı kabul etmek onları kontrol edebilmenin ilk adımıdır.
  • Duyguları adlandırın ve not alın: Hangi durumlarda sevgi hissinizin öfkeye dönüştüğünü fark etmeye çalışın. Bunun için duygularınızı yazmak faydalı olabilir. Bir günlük tutarak, gün içinde sizi mutlu eden ve üzen şeyleri, sevgi uyandıran ve nefret uyandıran davranışları not edin. Bu kayıtlar, hangi duygunuzun ağır bastığını ve neden tetiklendiğini anlamanıza yardımcı olacaktır. Duygularınızı kağıda dökmek, onları dışsallaştırarak daha net görmenizi sağlar.
  • İletişim kurun: Eğer bu duyguları size hissettiren kişiyle konuşma imkânınız varsa, duygularınızı uygun bir dille ifade etmeye çalışın. Suçlayıcı olmadan, “ben dili” kullanarak duygularınızı paylaşırsanız karşınızdaki savunmaya geçmeden sizi dinleyebilir.
  • Mutlaka sakin bir an bekleyin: Yoğun nefret veya öfke anında tepki vermek yerine, duyguların ilk şiddeti geçtiğinde konuşmayı tercih edin. Ani çıkışlar ilişkiye zarar verebilir. Öfkeliyken söylenen sert sözler, sonradan pişmanlık yaratabilir ve sevgi bağını zedeleyebilir. Bu nedenle derin nefes alıp sakinleşmeyi, duygular biraz durulduktan sonra tepki vermeyi alışkanlık haline getirin.
  • Tek taraflı fedakârlıktan kaçının: Sevgi adına sürekli kendi duygularınızı bastırıp alttan alıyorsanız, bu gizli bir öfke biriktirmenize yol açabilir. Sağlıklı bir ilişkide duygu ve ihtiyaçlar iki taraf için de önemlidir. Siz hep verip karşılığında kırgınlık yaşıyorsanız, durup dengeyi düşünün. Gerekirse sınırlar koyun ve karşı tarafa hislerinizi iletin. Aksi halde bastırdığınız kızgınlık bir gün patlayarak nefrete dönüşebilir.
  • Profesyonel destek almaktan çekinmeyin: Eğer duygularınızla baş etmekte çok zorlanıyorsanız veya sevdiğiniz kişiyle ilişkiniz bu çelişkili duygular yüzünden ciddi zarar görüyorsa, bir terapi desteği almak faydalı olabilir. Bir psikolog veya psikoterapist, bu karmaşık hislerin kökenini anlamanız ve onları daha sağlıklı biçimde yönetmeniz için size rehberlik edecektir. Çift ilişkilerinde ise çift terapisi, her iki tarafın da birbirinin duygularını anlamasına ve iletişim kanallarını açmasına yardımcı olabilir.
  • Kendinize zaman tanıyın: Duygusal dalgalanmalar hemen çözülecek şeyler değildir. Kendinizi bir gün sevgi dolu, ertesi gün öfkeli buluyorsanız, bu duyguların gelip geçici olabileceğini hatırlayın. Kendinize zaman verin ve büyük kararları (ayrılık, barışma vb.) duygularınız sakinleşene kadar erteleyin. Zaman zaman mesafe koymak, duygularınızı netleştirmeniz için yardımcı olabilir.

Sonuç olarak, aynı anda hem sevmek hem nefret etmek karmaşık fakat anlaşılabilir bir insani deneyimdir. Önemli olan bu duyguların farkında olmak, nedenlerini anlamaya çalışmak ve onları yapıcı bir şekilde ifade edebilmektir.

Kaynakça

  1. Reis, H. T., & Aron, A. (2008). Love: What Is It, Why Does It Matter, and How Does It Operate? Perspectives on Psychological Science, 3(1), 80-86.
  2. Emamzadeh, A. (2019). Understanding Hate. Psychology Today.
  3. Jin, W., Xiang, Y., & Lei, M. (2017). The Deeper the Love, the Deeper the Hate. Frontiers in Psychology, 8: 1940.
  4. Bayalan, Y. (2017). Ambivalans Nedir? (Psikanaliz Yazıları). YusufBayalan.com.
  5. Satow, R. (2022). Living With Ambivalence About People You Love. Psychology Today.
  6. Atçeken, Ş. H. (t.y.). Aşk ve Nefret. DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Yayınları.
  7. Corradi, R. B. (2013). Ambivalence: its development, mastery, and role in psychopathology. Bulletin of the Menninger Clinic, 77(1), 41-67.
  8. Zoppolat, G., Righetti, F., Faure, R., & Schneider, I. K. (2024). A systematic study of ambivalence and well-being in romantic relationships. Social Psychological and Personality Science, 15(3), 329–339.
*Sitemizde bulunan yazılar tıbbi tavsiye içermez ve yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Yazılardan yola çıkarak bir hastalık tanısı konulamaz. Hastalık tanısını yalnızca psikiyatri hekimleri koyabilir.

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Hiwell altyapısıyla 1 milyonu aşkın kullanıcı psikolojik destek yolculuğuna güvenli bir adım attı! Siz de size en uygun uzman ile şimdi ücretsiz ön görüşme yaparak tanışın.

Başlayın