Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar: TMS, EMDR ve Diğer Yenilikçi Tedaviler

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Siz de 850 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.

Başlayın

Modern psikiyatri günümüzde yalnızca geleneksel ilaç tedavileri ya da klasik psikoterapilerle sınırlı kalmamaktadır. Teknolojideki ilerlemeler ve nörobilim alanındaki gelişmelerle birlikte ruh sağlığı alanında birçok yenilikçi tedavi yöntemi geliştirilmiş ve klinik pratiğe dahil edilmiştir. Özellikle depresyon, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete bozuklukları ve obsesif kompulsif bozukluk (OKB) gibi bozukluklarda bu yeni yöntemlerin umut verici sonuçlar sunduğu görülmektedir. Bu yazımızda, Psikiyatride öne çıkan bu yenilikçi yaklaşımlardan bazılarını detaylıca inceleyeceğiz.

1. Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS)

Transkraniyal Manyetik Stimülasyon, beynin belirli bölgelerine elektromanyetik alan uygulanarak nöronal aktivitenin modüle edilmesini sağlayan, non-invaziv bir beyin stimülasyon tekniğidir. Özellikle major depresif bozuklukta, ilaç tedavisine yanıt vermeyen vakalarda FDA onayı almış etkili bir seçenek olarak kullanılmaktadır1.

TMS tedavisinde genellikle sol dorsolateral prefrontal kortekse hedeflenen manyetik atımlar uygulanır. Bu bölgenin aktivitesinin depresyonla ilişkili olarak düşük olduğu bilinmektedir. Transkraniyal Manyetik Stimülasyon sayesinde bölgedeki nöronal aktivitenin artırılması, depresif belirtilerde anlamlı bir azalma sağlamaktadır2.

TMS’in avantajları arasında ciddi yan etkilerin olmaması ve kişinin tedavi sonrasında günlük yaşamına hemen dönebilmesi sayılabilir. Ayrıca anksiyete bozuklukları, OKB ve bazı travma sonrası stres bozukluğu gibi bozukluklarda etkili olduğu gösterilmiştir. Son yıllarda yapılan meta-analiz çalışmaları TMS’in tedaviye dirençli depresyonda %30-40 oranında tam yanıt sağladığını göstermektedir3 .

2. Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Terapisi (EMDR)

EMDR özellikle travma sonrası stres bozukluğu ile baş etmede son yıllarda en çok tercih edilen psikoterapi yöntemlerinden biri haline gelmiştir. Francine Shapiro tarafından geliştirilen bu teknik, kişinin geçmişte yaşadığı travmatik olayları yeniden işlemesine yardımcı olmak amacıyla çift yönlü uyarım (genellikle göz hareketleri) kullanır4.

EMDR terapisinin temelinde travmatik anıların beynin adaptif bilgi işleme sisteminde "işlenmeden" kaldığı ve bu nedenle bireyin sürekli travma sonrası semptomlar yaşadığı görüşü yer alır. Terapötik süreçte kişi, travmatik anıları hatırlarken eş zamanlı olarak göz hareketleriyle çift yönlü stimülasyona maruz kalır. Bu yöntem anının duygusal yükünü azaltmakta ve kişinin travmayla ilgili daha sağlıklı bir bakış açısı geliştirmesine yardımcı olmaktadır5. EMDR anksiyete bozuklukları, panik bozukluk, fobiler, depresyon, kronik ağrı ve bağımlılık gibi farklı bozukluklarda da etkili bir terapi yöntemi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

3. Derin Beyin Stimülasyonu (DBS)

Derin Beyin Stimülasyonu (DBS) genellikle Parkinson hastalığı gibi nörolojik bozukluklarda kullanılan ancak son yıllarda psikiyatrik bozuklukların tedavisinde de denenen invaziv bir beyin stimülasyon yöntemidir. Beynin derin bölgelerine elektrotlar yerleştirilerek sürekli elektrik stimülasyonu sağlanır.

Özellikle tedaviye dirençli obsesif kompulsif bozukluk (OKB) vakalarında FDA onayı alan DBS, aynı zamanda majör depresyon ve Tourette sendromu gibi bozukluklarda da araştırılmaktadır. Yine de cerrahi bir işlem gerektirdiği için yalnızca çok ağır, dirençli vakalarda uygulanmaktadır.

Derin Beyin Stimülasyonu (DBS)’nin potansiyel faydaları, belirtilerin belirgin şekilde azalması ve bireyin yaşam kalitesinin artırılması olarak öne çıkmaktadır. Yine de cerrahi riskler, yüksek maliyet ve bireyde invaziv işlem sonrası komplikasyon gelişme riski göz önünde bulundurulmalıdır.

4. Nörofeedback (Neurofeedback)

Nörofeedback beynin elektriksel aktivitelerini (EEG dalgalarını) gerçek zamanlı olarak ölçerek kişiye kendi beyin dalgalarını düzenlemeyi öğretmeyi amaçlayan bir yöntemdir. Birey ekranda kendi beyin dalgalarının yansımasını görür ve olumlu zihinsel durumları sürdürmeye teşvik edilir.

Özellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), anksiyete bozuklukları ve depresyonda etkili olduğu gösterilen nörofeedback, bireyin öz düzenleme becerilerini artırmakta, stres düzeyini düşürmekte ve dikkat becerilerini geliştirmektedir6. Yan etkisinin olmaması ve bireyin aktif katılımının sağlanması yöntemin en önemli avantajları arasındadır.

Psikiyatri alanındaki bu yenilikçi tedavi yaklaşımları, klasik ilaç tedavilerinin yetersiz kaldığı veya yan etkiler nedeniyle tercih edilmediği durumlarda etkili alternatifler sunmaktadır. TMS ve EMDR gibi non-invaziv yöntemler, hem klinik etkinlik hem de yan etki profili açısından öne çıkar. Güncel araştırmalar psikiyatrinin geleceğinde bireye özgü, kişiselleştirilmiş tedavi protokollerinin ön planda olacağını göstermektedir7. Bu bağlamda nörobilim, teknoloji ve psikoterapötik yaklaşımların entegrasyonu; ruh sağlığı alanında daha etkili, güvenli ve bütüncül çözümler geliştirilmesinin önünü açmaktadır.

Psikiyatrik Tedavi Yaklaşımları Hangi Ruhsal Bozukluklara İyi Gelir?

Psikiyatri bilimi bireyin ruhsal sağlığını korumak, geliştirmek ve bozulmuş işlevselliği yeniden inşa etmek amacıyla çeşitli tedavi yöntemleri sunar. Bu tedavi yaklaşımları; biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörleri göz önünde bulundurarak bütüncül bir çerçevede şekillendirilir. Özellikle son yıllarda, ilaç tedavileri, psikoterapi yöntemleri ve yenilikçi nöromodülasyon tekniklerinin kombinasyonuyla birçok ruhsal bozukluğun yönetiminde önemli ilerlemeler kaydedilmiştir8.

1. Majör Depresif Bozukluk

Majör depresif bozukluk (MDD), dünya genelinde en yaygın ruhsal bozukluklardan biri olup, psikiyatrik tedavinin en sık uygulandığı alanlardan biridir. Depresyon ile baş etmede genellikle antidepresan ilaçlar (SSRI, SNRI vb.), bilişsel-davranışçı terapi (CBT) ve interpersonal terapi gibi psikoterapi yöntemleri birincil seçenekler olarak kullanılır9.

İlaç tedavisine dirençli vakalarda ise transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) ve elektrokonvülsif terapi (ECT) gibi biyolojik tedavi yaklaşımları oldukça başarılı sonuçlar vermektedir10.

2. Anksiyete Bozuklukları

Yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk, sosyal fobi ve obsesif-kompulsif bozukluk gibi anksiyete spektrumundaki bozukluklar, psikiyatrik müdahaleyle etkin şekilde yönetilebilmektedir. Bu bozukluklarda özellikle bilişsel-davranışçı terapi, maruz bırakma terapileri ve gevşeme teknikleri etkili olmakla birlikte; farmakolojik olarak benzodiazepinler, SSRI grubu ilaçlar yaygın şekilde tercih edilmektedir.

Son dönemde obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) için derin beyin stimülasyonu (DBS) gibi yenilikçi yaklaşımlar da tedavi protokollerine eklenmiştir.

3. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)

TSSB, bireyin ağır travmatik bir olay sonrası yaşadığı tekrar yaşantılama, kaçınma ve hiperarousal belirtileriyle karakterizedir. Psikiyatrik tedavi yaklaşımlarının bu alanda oldukça etkili olduğu gösterilmiştir. EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) terapisi, TSSB’de en sık önerilen yöntemlerden biridir.

Ayrıca travmaya odaklı bilişsel-davranışçı terapi (TF-CBT) ve ilaç tedavisi (özellikle SSRI grubu antidepresanlar) de yaygın şekilde kullanılmaktadır. Son yıllarda psikedelik destekli terapilerin (örneğin MDMA destekli terapi) TSSB semptomları üzerinde olumlu etkiler yarattığına dair çalışmalar dikkat çekmektedir11.

4. Bipolar Bozukluk

Bipolar bozukluk, manik ve depresif ataklarla seyreden bir duygudurum bozukluğudur. Psikiyatride bipolar bozukluğun tedavisinde duygu durum dengeleyici ilaçlar (örneğin lityum, valproat), antipsikotikler ve psiko-eğitim süreci temel alınmaktadır. Ayrıca bilişsel davranışçı terapi ve aile odaklı terapiler, özellikle bozukluğun uzun dönem yönetiminde ve nükslerin önlenmesinde etkili görülmektedir.

5. Şizofreni ve Psikotik Bozukluklar

Şizofreni gibi psikotik bozuklukların tedavisinde antipsikotik ilaçlar birincil sıradadır. Bunun yanında sosyal beceri eğitimi, bilişsel rehabilitasyon ve destekleyici psikoterapi yöntemleri de iyileşme sürecine entegre edilir.

Tedaviye dirençli vakalarda ise Elektrokonvülsif Terapi (ECT) veya son yıllarda araştırma aşamasında olan nöromodülasyon teknikleri (örneğin TMS) devreye girmektedir.

6. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)

DEHB, çocukluk çağında başlamakla birlikte, yetişkinlik döneminde de işlevselliği etkileyebilen bir nörogelişimsel bozukluktur. Tedavi yaklaşımları arasında psikostimülan ilaçlar (örneğin metilfenidat) birinci tercih olmakla birlikte, davranışçı terapiler ve özellikle nörofeedback uygulamalarının dikkat süresi ve dürtü kontrolü üzerinde etkili olduğu bildirilmektedir.

7. Yeme Bozuklukları

Anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi tablolar, psikiyatrik müdahale gerektiren ciddi rahatsızlıklardır. Baş etme sürecinde beslenme danışmanlığı, bilişsel davranışçı terapi, aile bazlı terapiler ve gerekirse antidepresan kullanımı devreye girmektedir.

Yenilikçi Tedavilerin Geleneksel Yöntemlerden Farkları Nelerdir?

Geleneksel psikiyatri yaklaşımları, uzun yıllar boyunca biyolojik temelli müdahalelere dayanmıştır. İlaç tedavileri bu yaklaşımın temel taşıdır. Antidepresanlar, antipsikotikler, anksiyolitikler gibi farmakolojik ajanlar, beyindeki nörotransmitter sistemlerini (örneğin serotonin, dopamin, norepinefrin) düzenleyerek bireyin duygu durumunu stabilize etmeyi amaçlar. Aynı zamanda klasik psikoterapi yaklaşımları, bilişsel davranışçı terapi (CBT), psikanalitik terapi ve destekleyici terapi gibi yapılandırılmış modellerle bireyin düşünce kalıplarını ve davranışlarını dönüştürmeye odaklanır.

Öte yandan yenilikçi tedavi yaklaşımları, beynin nörobiyolojik işleyişine daha doğrudan ve hedeflenmiş şekilde müdahale etme imkânı sunar. Psikoterapi alanında da benzer bir dönüşüm yaşanmaktadır. Geleneksel terapilerin bilişsel odaklı yapısının yanı sıra travmaya ve nörobiyolojik işleyişe odaklanan yenilikçi yöntemler öne çıkmıştır. Özellikle Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme Terapisi (EMDR), travmatik anıların işlenme biçimini değiştirerek semptomların hafifletilmesinde oldukça başarılı sonuçlar sunmaktadır.

Geleneksel yöntemler genellikle uzun süreli bir süreç gerektirir. Antidepresanların etkisinin gözlenmesi için en az 4-6 haftalık bir kullanım süresi önerilir. Benzer şekilde klasik terapötik süreçler de yıllarca sürebilen yapıda olabilir. Buna karşın yenilikçi tedavilerde etki süresi daha kısa olabilmektedir. Geleneksel tedavi protokolleri, çoğunlukla semptom bazlı, bozukluk odaklı standart yaklaşımlara dayanır. Depresyon, anksiyete, psikotik bozukluk gibi tanılar doğrultusunda belirlenmiş protokoller uygulanır. Bununla birlikte bireyin biyolojik ve psikososyal özellikleri çoğu zaman genel yaklaşıma uyarlanır.

Yenilikçi tedavi yöntemleri ise daha bireyselleştirilebilir uygulamalar sunmaktadır. Özellikle nörofeedback, bireyin kendi beyin dalga örüntüsüne dayalı olarak kişisel hedeflere göre yapılandırılabilir.Bu kişiselleştirme, hem tedavi etkinliğini artırmakta hem de bireyin sürece aktif katılımını güçlendirmektedir.

Yenilikçi Yaklaşımların Yan Etki Profili

Geleneksel tedavi yöntemlerinin bir dezavantajı özellikle farmakolojik müdahalelerde ortaya çıkan yan etkilerle ilişkilidir. Antidepresan ve antipsikotik ilaçların kullanımı; kilo artışı, uyku bozuklukları, libido azalması, sedasyon gibi yan etkilerle sıkça ilişkilendirilmektedir12. Buna karşın yenilikçi tedavilerin çoğunluğu non-invaziv ya da minimal invaziv özellik taşır. Örneğin TMS’in yaygın şekilde bilinen ciddi bir yan etkisi bulunmamaktadır. EMDR ve nörofeedback gibi yöntemler ise farmakolojik müdahale içermediğinden sistemik yan etki riski taşımamaktadır13.

Tedaviye Dirençli Vakalarda Kullanım

Yenilikçi tedaviler özellikle klasik yöntemlere yanıt vermeyen vakalarda etkili alternatifler sunmaktadır. Geleneksel tedavi protokollerinin başarısız olduğu durumlarda, TMS, DBS (Derin Beyin Stimülasyonu), ketamin destekli terapi ya da EMDR gibi yöntemler devreye girmekte ve olumlu klinik sonuçlar sağlanmaktadır14. Bu da psikiyatride yenilikçi yaklaşımların, klasik tedavi yöntemlerinin tamamlayıcısı olarak kullanımını önemli kılmaktadır.

Geleneksel psikiyatri tedavileri, uzun yıllardır geçerliliği kanıtlanmış, geniş popülasyonlarda etkili olduğu gösterilmiş yaklaşımlar olarak önemini korumaktadır. Ancak teknolojinin gelişmesi, nörobilim alanındaki ilerlemeler ve terapötik tekniklerdeki dönüşüm sayesinde yenilikçi yöntemler, bireylere daha hedeflenmiş, kişiselleştirilmiş ve yan etkisi düşük çözümler sunmaktadır.

Hangi Durumlarda Bu Tür Tedavilere Başvurmak Mantıklıdır?

Psikiyatrik tedavi alanında geliştirilen yenilikçi yöntemler son yıllarda geleneksel yaklaşımlara alternatif veya tamamlayıcı seçenekler olarak dikkat çekmektedir. Bu tedavilerin hangi durumlarda başvurulmasının mantıklı olduğu ise bireyin klinik tablosu, önceki tedavi süreçleri, yaşam kalitesi ve kişisel tercihler gibi birçok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterir. Özellikle standart ilaç tedavileri ve klasik psikoterapilere yanıt alınamadığı ya da bu yöntemlerin yan etkilerinin tolere edilemediği durumlarda, yenilikçi tedavi yaklaşımlarına yönelmek oldukça anlamlı hale gelmektedir.

Bu tür yaklaşımların başlıca tercih sebebi bahsedildiği gibi tedaviye dirençli vakalarda klasik yöntemlerin yetersiz kalmasıdır. Örneğin majör depresif bozukluk tanısı almış bireylerin önemli bir kısmında, iki veya daha fazla antidepresan ilacın uygun doz ve sürede kullanılmasına rağmen yeterli klinik yanıt elde edilememektedir. Bu durum tedaviye dirençli depresyon (TRD) olarak tanımlanmakta ve yaşam kalitesini ciddi şekilde düşüren bir tabloya yol açmaktadır (Rush et al., 2006). İşte tam da bu noktada, Transkraniyal Manyetik Stimülasyon (TMS) gibi non-invaziv nöromodülasyon yöntemleri devreye girer.

Benzer şekilde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ya da kompleks travma öyküsü olan bireylerde, geleneksel psikoterapi yaklaşımları bazen sınırlı kalabilmektedir. Travmanın beyindeki işleniş biçimi, yalnızca bilişsel düzeyde yapılan terapilerle değiştirilemediğinde, travmaya özgü yenilikçi yöntemler tercih edilmektedir. EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) terapisi bu anlamda öne çıkmaktadır. EMDR, bireyin travmatik anılarına eşlik eden duygusal yükü azaltmakta ve travmanın beyindeki etkisini yeniden yapılandırmaktadır. Özellikle klasik terapilerle sonuç alınamayan ya da travmanın beden ve zihin üzerindeki etkilerinin yoğun hissedildiği vakalarda, uzman uygun gördüğü takdirde EMDR’ye başvurmak etkili olabilmektedir.

Yine obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) gibi ağır seyreden anksiyete bozukluklarında da geleneksel tedaviler her zaman yeterli olmayabilir. Farmakolojik tedavi ve bilişsel davranışçı terapilere rağmen kompulsiyonların kişinin günlük işlevselliğini olumsuz etkilemeye devam ettiği durumlarda, yenilikçi müdahaleler devreye girmektedir. Özellikle Derin Beyin Stimülasyonu (DBS), klasik yöntemlerle yanıt alınamayan ileri düzey OKB vakalarında etkili bir seçenek olarak kullanılmaktadır.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) için de benzer bir durum söz konusudur. Çocuklukta başlayan ve yetişkinliğe kadar sürebilen DEHB, çoğunlukla psikostimülan ilaçlarla yönetilir. Ancak ilaç kullanımına dair yan etkiler ya da uzun vadede ilaç kullanma isteksizliği olduğunda, nörofeedback gibi yenilikçi yöntemler devreye girer. Nörofeedback, bireyin kendi beyin dalgalarını gerçek zamanlı görerek dikkat becerilerini geliştirmesine yardımcı olur ve özellikle ilaçsız çözüm arayan bireyler için, bir uzman tarafından uygun görüldüğü takdirde iyi bir alternatiftir.

Tüm bunların yanı sıra bazı bireyler kişisel tercihler ya da biyolojik hassasiyetler nedeniyle ilaç kullanmak istemeyebilir. Geleneksel yöntemlerin yan etkilerini tolere edemeyen veya farmakolojik müdahalelerden uzak durmayı tercih eden bireyler için TMS, nörofeedback, EMDR gibi farmakolojik olmayan, yan etkisi düşük yaklaşımlar mantıklı ve sürdürülebilir bir çözüm sunar.

Sonuç olarak yenilikçi tedavi yöntemlerine başvurmak, özellikle tedaviye dirençli vakalarda, klasik yaklaşımların yan etkilerini tolere edemeyen bireylerde, uzun süredir travma öyküsü olanlarda, ilaç kullanımı konusunda kaygı taşıyan bireylerde ya da daha kısa sürede etkili sonuç arayan durumlarda mantıklıdır. Tedavi planı oluşturulurken bireyin önceki tedavi geçmişi, ruhsal ve fiziksel ihtiyaçları, kişisel tercihleri ve yaşam kalitesi göz önünde bulundurulmalı; yenilikçi tedaviler gerektiğinde geleneksel yöntemlerle entegre şekilde değerlendirilmelidir.

Kaynakça

  1. George, M. S., Lisanby, S. H., & Sackeim, H. A. (1999). Transcranial magnetic stimulation: Applications in neuropsychiatry. Archives of General Psychiatry, 56(4), 300–311. https://doi.org/10.1001/archpsyc.56.4.300
  2. Lefaucheur, J. P., et al. (2014). Evidence-based guidelines on the therapeutic use of repetitive transcranial magnetic stimulation (rTMS). Clinical Neurophysiology, 125(11), 2150–2206. https://doi.org/10.1016/j.clinph.2014.05.021
  3. Berlim, M. T., Van den Eynde, F., & Daskalakis, Z. J. (2013). A systematic review and meta-analysis on the efficacy of repetitive transcranial magnetic stimulation (rTMS) for the treatment of major depressive disorder. Psychological Medicine, 43(4), 723–733. https://doi.org/10.1017/S0033291712001430
  4. Shapiro, F. (1989). Eye movement desensitization: A new treatment for post-traumatic stress disorder. Journal of Behavior Therapy and Experimental Psychiatry, 20(3), 211–217. https://doi.org/10.1016/0005-7916(89)90025-6
  5. Lee, C. W., & Cuijpers, P. (2013). A meta-analysis of the contribution of eye movements in EMDR therapy. Psychological Medicine, 43(12), 2479–2487. https://doi.org/10.1017/S0033291713000037
  6. Arns, M., Heinrich, H., & Strehl, U. (2014). Evaluation of neurofeedback in ADHD: The long and winding road. Biological Psychology, 95, 108–115. https://doi.org/10.1016/j.biopsycho.2013.11.013
  7. Insel, T. R. (2014). The NIMH Research Domain Criteria (RDoC) Project: Precision medicine for psychiatry. American Journal of Psychiatry, 171(4), 395–397. https://doi.org/10.1176/appi.ajp.2014.14020138
  8. Stahl, S. M. (2013). Stahl's Essential Psychopharmacology: Neuroscientific Basis and Practical Applications (4th ed.). Cambridge University Press.
  9. Cuijpers, P., Berking, M., Andersson, G., Quigley, L., Kleiboer, A., & Dobson, K. S. (2013). A meta-analysis of cognitive-behavioral therapy for adult depression, alone and in comparison with other treatments. Canadian Journal of Psychiatry, 58(7), 376–385. https://doi.org/10.1177/070674371305800702
  10. Brunoni, A. R., et al. (2017). Transcranial direct current stimulation for acute major depressive episodes: Meta-analysis of individual patient data. British Journal of Psychiatry, 210(5), 247–255. https://doi.org/10.1192/bjp.bp.116.187989
  11. Mithoefer, M. C., et al. (2011). The safety and efficacy of ±3,4-methylenedioxymethamphetamine-assisted psychotherapy in subjects with chronic, treatment-resistant PTSD. Journal of Psychopharmacology, 25(4), 439–452. https://doi.org/10.1177/0269881110378371
  12. Serretti, A., & Mandelli, L. (2010). Antidepressants and body weight: A comprehensive review and meta-analysis. Journal of Clinical Psychiatry, 71(10), 1259–1272. https://doi.org/10.4088/JCP.09r05346blu
  13. van den Heuvel, M. A., et al. (2022). EMDR and TMS for depression and PTSD: A comparative review. Neuropsychiatric Disease and Treatment, 18, 295–310. https://doi.org/10.2147/NDT.S314487
  14. Rush, A. J., et al. (2006). Acute and longer-term outcomes in depressed outpatients requiring one or several treatment steps: A STAR*D report. American Journal of Psychiatry, 163(11), 1905–1917. https://doi.org/10.1176/ajp.2006.163.11.1905
*Sitemizde bulunan yazılar tıbbi tavsiye içermez ve yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Yazılardan yola çıkarak bir hastalık tanısı konulamaz. Hastalık tanısını yalnızca psikiyatri hekimleri koyabilir.

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Siz de 850 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.

Başlayın