
Daha iyi hissetmeye bugün başlayın
Hiwell altyapısıyla 1 milyonu aşkın kullanıcı psikolojik destek yolculuğuna güvenli bir adım attı! Siz de size en uygun uzman ile şimdi ücretsiz ön görüşme yaparak tanışın.
BaşlayınAyrıl Barış Dinamiği Nedir?
Günümüzde romantik ilişkilerde giderek daha sık görülen bir olgu olan ayrıl- barış ilişkileri, çiftlerin tekrar tekrar ayrılıp barışmasına dayanan, yoğun bir duygusal iniş çıkış sürecidir. Ayrıl barış ilişkileri çiftlerin sürekli bir araya gelip sürekli ayrılmaları ile karakterize bir süreçtir. Bu tarz ilişkiler tekrarlayan ilişkisel süreçler olarak da adlandırılmaktadır. Dailey (2009) bu tür ilişkileri istikrarsızlık barındıran, tekrar eden bir kopma ve tekrar bağlanma döngüsü olarak tanımlamaktadır1.
Bu dinamikte, ayrılık sürecini yönetmek oldukça zor olmakta ve insanlar bir yandan ilişkiden uzaklaşmanın doğurduğu rahatlık hissini yaşamakta, diğer yandan ise ayrılığın neden olduğu eksiklik duygusu ve bağlanma ihtiyacını tekrar hissetmektedir. Bu paradoksal durum, ilişkinin sürekli bir git gel haline evrilmesine sebep olmaktadır.
Birçok insan için anlamlı bir ilişkiyi bitirme ve bırakma acısı oldukça büyüktür ve bu sebeple aynı ilişkiye tekrar tekrar geri dönmektedirler. Her ne kadar ilişkinin oldukça kusurlu olduğu bilinse de ayrı olma fikri dayanılmaz olmaktadır. Bu ilişkilerde kişi birlikte olduğunda işleri yoluna koyma açısından çaresiz hissederken birlikte olunmadığında yalnız ve terk edilmiş hissedilmektedir4.
Çoğu zaman tekrarlayan bir ayrılık ve barışma döngüsünde ilişkinin hayatta kalması korku sebebiyle olmaktadır. Yalnız kalma, terk edilme, bir daha aşkı bulamama korkusu gibi korkular insanları sürekli bir aşk döngüsüne hapsolmuş halde tutabilmektedir4.
Bu döngü çiftler arasındaki çatışmaları fazlalaştırmakta, iletişim problemleri ve güven problemlerini de arttırmaktadır. Bu durum partnere karşı var olan duyguları değiştirmektedir. Bu döngüyü yaşayan kişiler çoğu zaman sağlıklı ilişkilerin nasıl yaşanması gerektiği konusunda kafa karışıklığı yaşamakta ve gelecek ilişkilerde de güven ve yakınlık korkusu yaşamaktadır.
İlişki içerisindeki sürekli tartışmalar, iletişimsizlik ve çözülmemiş sorunlar ilişkideki temel huzursuzluk hissini beslemektedir ve bu taraflardan birinin artık tükendiğini ve ayrılmak istediğini söylemesi ile sonlanmaktadır. Ayrılık sonrası zaman geçtikçe kişi kararından emin olamama haliyle karşılaşmaktadır. Sosyal medya paylaşımları, doğum günü mesajları ya da ortak çevreden gelen haberler eski partnerler arasında iletişimi canlandırabilmekte ve bu sefer farklı olacak umudu ile ilişkiyi yeniden başlatabilmektedir. Bu süreçte altta yatan çoğu sorun göz ardı edildiğinden aynı döngü tekrar tekrar yaşanmaktadır.

Duygusal Bağımlılık Mı Sevgi Mi?
Duygusal bağımlılık, bir kişinin kendi duygusal dengesini başka bir insanın varlığına ya da onayına bağlı kılması durumudur. Bu durum, bağ kurmaktan farklı olarak yoğun korkular, terk edilme kaygısı ve benlik algısında bozulmaları içermektedir. Duygusal bağımlılık, insanın başka bir insana yoğun, sürekli ve sağlıksız şekillerde bağlanmasıdır. Bu durum genelde insanın öz değerini ve güven duygusunu yalnızca karşı tarafın varlığı ve onayı ile sürdürülebilmesidir.
Duygusal olarak bağımlı insanlar, terk edilme korkusu nedeniyle ilişkilerinde sınırları kaybetmekte, kendi ihtiyaçlarını bastırmakta ve çoğu zaman bağımsız hareket edememektedirler. Bu tür ilişki yapısı genelde kaygılı bağlanma ile ilişkili olmaktadır3.
Sevgi, insanlar arasında gelişip serpilen bir bağ iken bağımlılık insanın kökten sarsılmasına yol açabilecek kadar tahrip edici bir yapıyı temsil etmektedir. Sağlıklı bağlanma ve sevgi ise insanın hem kendisiyle hem de başkalarıyla güvenli, esnek ve karşılıklı saygıya dayalı ilişkiler kurabilmesidir.
Bowbly’e göre güvenli bağlanan kişiler hem başkalarıyla yakın ilişkiler kurabilmekte hem de bireysel sınırlarını koruyabilmektedirler. Sağlıklı bağlanma ve sevgi karşılıklı güven, destek, bireysel farklılıklara saygı ve bağımsızlıkla iç içe geçmiş bir durum iken duygusal bağımlılık güvensizlik, aşırı kaygılı olma, partnersiz bir hayat düşünememe ve ciddi ayrılık korkusu ile bağdaşmaktadır.
Duygusal bağımlılıkta kaygı ve terk edilme korkusu varken sağlıklı bağlanmada güven bulunmaktadır. Duygusal bağımlılıkta bireysellik bastırılmakta, sınırlar geçirgen ve belirsiz olmakta, öz değer algısı diğerlerine bağlı olmakta ve ayrılık anksiyetesi var olmaktadır fakat sağlıklı bağlanma yani sevgide bireysellik teşvik edilmekte, sınırlar belirgin ve saygılı olmakta, öz değer algısı kişinin içinden gelmekte ve son olarak ayrılık anksiyetesi oldukça yönetilebilir halde olmaktadır.
Ayrıl barış döngüsü içinde sürekli kendini tekrar eden bu yapı aslında kişinin ilişkisinde değil kendi ile olan ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Duygusal bağımlılık sevgiyle karşılaştırıldığında insanın gerçek bir bağlantıyı değil bir illüzyonu yaşadığını anlamak zor değildir. Ancak kişi bu süreci anlamlandırdığında, kendine döndüğünde ve sınırlarını yeniden çizdiğinde gerçek sevgi ve bağlantı potansiyelini yeniden keşfedebilmektedir.
Kişi Neden Ayrıl Barış Döngüsünde Olur?
Bazı insanlar için ilişki yalnızca bağ kurma biçimi değil aynı zamanda değerli hissetmenin, güven duymanın ve varlığını anlamlandırmanın bir yoludur. Dolayısıyla ilişki son bulduğunda insan kendinden bir parça kaybetmiş gibi hissetmekte ve bu boşluğu tekrar aynı kişiyle doldurma arayışına girmektedir.
Ayrıl barış döngüsüne geri dönülmesinin altında yalnızca alışkanlıklar ya da duygusal zaaflar değil, çok daha derin psikolojik motivasyonlar yatmaktadır. İnsanların kendilik algısı, çocuklukta geliştirdiği bağlanma stilleri, nörokimyasal süreçler ve hatta sosyal normlar bile bu sürecin tekrar tekrar yaşanmasına zemin hazırlayabilmektedir.
1. Bağlanma Stilleri
Bowlby’nin bağlanma kuramı, insanların erken dönem ilişkisel deneyimlerinin yetişkinlikte romantik ilişkilere etki ettiğini açıklamaktadır. Güvenli bağlanan kişiler ilişkilerinde istikrar ve duygusal denge sağlayabilirken kaygılı ya da kaçıngan bağlanan kişiler sürekli tehdit algısı, terk edilme korkusu ya da aşırı kontrol ihtiyacı ile hareket etmektedir.
Kaygılı bağlanan insanlar, partnerlerinden gelen en ufak geri çekilme sinyalini bile bir tehdit olarak algılamakta ve bu sinyali ortadan kaldırmak için ilişkiye sarılmaktadırlar. Bu sarılma hali çoğu zaman partneri uzaklaştırmakta, ilişkiyi bozmakta ve ayrılığı yaşatmaktadır. Fakat bu insanlar için ayrılık dayanılmaz bir boşluk ve eksiklik duygusu doğurduğundan geri dönme isteği de oldukça güçlü olmaktadır.
2. Nörokimyasal Süreçler
İlişkilerin nörobiyolojik temelleri, bu döngünün neden insanlar için bu kadar cazip ve bağımlılık yapıcı olduğunu anlamaya yardımcı olmaktadır. Romantik ilişkilere dair olumlu deneyimler beyinde dopamin salgılanmasına neden olabilmektedir. Fakat bu ödül, sürekli ve tahmin edilebilir olduğunda etkisi azalmaktadır.
Ayrıl barış ilişkilerinde ise ödüller düzensiz ve belirsiz şekillerde sunulmaktadır. Bu düzensiz süreç beyinde kumar oynarken oluşana benzer bir kimyasal etki yaratmakta ve beynin bir sonraki sefere daha iyi olacak umuduna girmesine sebep olmaktadır2.
.webp)
3. Geçmiş Deneyimler
Ilişkisel deneyimler sadece insanın geçmişinde kalmamakta, onlar aynı zamanda farkında olmadan bugünki ilişkilere de taşınmaktadır. Özellikle duygusal ihmal, değersizlik hissi ya da ebeveynlerden gelen tutarsız sevgi insanlarda “sevgiyi hak etmek için çabalamak gerek” düşüncesine neden olmaktadır.
Bu düşünce, insanın işlevsiz ve zarar verici bir ilişkiye bile tutunmasına sebep olabilmektedir çünkü bu tür ilişki bu insanlar için tanıdıktır. Travmalar sadece acıyı değil, aynı zamanda güvenlik illüzyonunu da beraberinde getirmektedir. Bu da insanların ilişkiyi sonlandırması yerine tekrar tekrar ona dönmesine itmektedir.
Ayrıldıktan Sonra Tekrar Barışmanın Sağlıklı Yolları
Ayrıl barış döngüsünde bir ilişkiyi kurtarma çabasında yapılması gereken ilk adımlardan biri ayrılık sürecinde ilişkide nelerin sorunlu olduğunu düşünmek, birlikte konuşmak ve bu sorunların giderilebilir olup olmadığını anlamaktır. Giderilebilir sorunlar için ortak efor ile çaba sarfetme isteği her iki partnerde de varsa barışmadan önce sorunların çözülmesi oldukça önemlidir. Fakat çözümsüz ve bağımlılık içeren ilişkilerde amaç ilişkiyi sonlandırmak olmalıdır.
Ayrı kalınan süreçte partnerlerin kendilerine dair, ilişkilerine dair, ilişkiye bakışlarına dair derinlemesine düşünmeleri ve bu süreçte ilişkinin nasıl daha sağlıklı ve güçlü hale getirileceğinin düşünülmesi gerekmektedir. Bunun için güçlü kararların alınması, bu kararların iki partner tarafından da uygulanması ve içsel ve ilişkisel çatışmaların olabildiğince sağlıklı şekilde çözümlenmesi gerekmektedir.
İlişkideki davranış değişimin yanı sıra bireysel değişimi de gerektiren bu süreçte atılacak adımlar oldukça zor ve yıpratıcı olsa da bunların net şekillerde partnerler arasında paylaşılması gerekmekte ve bu adımları iki tarafında atması gerekmektedir. Çoğu zaman toksik olan bu ayrıl barış ilişkilerinde bu tarz adımların atılması fazlaca zorlu olmaktadır. İki tarafında çözmesi gereken fazlaca adım olduğunda çift terapisi bu sorunları çözmeye çalışmak partnerler için ve ilişki için daha sağlıklı olabilmektedir.
Ayrıl barış döngüsünden çıkmak, yalnızca bir ilişkiyi sonlandırmak anlamına gelmemektedir, aynı zamanda insanın kendi içsel dünyasında derin bir dönüşüm yaşaması anlamını da taşımaktadır. Sağlıklı bağlanma yollarını öğrenmek, insanın hem kendiyle hem de diğerleriyle kurduğu ilişkileri yeniden yapılandırması sürecini içermektedir.
İnsanın içsel dünyasındaki derin dönüşüm sadece insanın geçmişteki yaraları tanıması, bu yaraların ilişkilere nasıl taşındığını fark etmesi ve yeni bağlanma biçimlerini içselleştirmesiyle mümkünleşmektedir. Bu dönüşüm sürecine destek olabilecek sağlıklı yeniden bağlanma yolları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları, farkındalık ve kabul, bireysel terapi süreci ve grup terapisidir.
1. Farkındalık ve Kabul
İyileşme sürecinin en temel adımı, içinde bulunan döngünün farkına varmaktır. Bu farkındalık sadece ilişkinin dışsal dinamiklerini değil, kişinin bu ilişkide neden ısrarcı olduğunu anlamasını da sağlamaktadır. Duygusal bağımlılığın doğasını, hangi durumlarda tetiklendiğini, nasıl sürdüğünü ve insanın kişisel geçmişiyle nasıl bağlantılı olduğunu fark etmek iyileşmenin yapı taşıdır.
Kabullenme ise bu farkındalığın yargısız şekilde kabul edilmesini ifade etmektedir. İnsanın kendine kızmak ya da suçlamak yerine, yaşadığı süreci anlayışla karşılayarak yeni bir yol haritası çizebilmektedir. Kök inançları, bağlanma kalıplarını fark etmek iyileşmenin ilk adımıdır. Özşefkat gelişimi bu süreçte belirleyici olmaktadır.
2. Bireysel Terapi
Terapi süreci, insanın ilişki içinde kaybettiği benliğini tekrar keşfedilmesine yardımcı olmaktadır. Danışan duygusal ihtiyaçlarını başkası aracılığıyla değil kendi iç kaynaklarıyla karşılayabileceğini öğrendikçe bağımlı ilişki yapısından, bu ilişki kalıplarından kurtulmaya ve uzaklaşmaya başlamaktadır.
Bilişsel davranışçı terapi yöntemiyle insan ilişki dinamiklerine dair sahip olduğu olumsuz düşünce kalıplarını (örneğin “beni ancak o sever, “onsuz yaşayamam”) fark ederek daha işlevsel düşünceleri yerine koymayı öğrenmektedir. Bağlanma odaklı terapi yaklaşımı ile insanın çocukluk bağlanma deneyimleri incelenerek, bugünkü ilişki davranışlarının kökenine inilmektedir. Bu terapide güvenli bağlanma becerileri kazanmaya odaklanılmaktadır.
Emdr terapisi ile özellikle ilişkilere dair travmatik anıların etkisinin azalması amaçlanmaktadır. Kişi geçmiş travmalarıyla tekrar yüzleşerek onları daha sağlıklı şekillerde tekrar anlamlandırabilmektedir. Bu sebeple bugün terapiye ilk adımı atmak insanın kendi için atacağı en mantıklı adımlardan biri olmaktadır.
3. Grup Terapisi
Duygusal bağımlılık insanda sıklıkla derin bir yalnızlık ve utanma duygusu yaratmaktadır. Grup terapileri bu yalnızlık hissini azaltmakta ve insanlara yalnız olmadığını göstermektedir. Benzer deneyimlere ve duygulara sahip insanların varlığı insanı oldukça rahatlatmaktadır. Benzer şeyleri yaşamış insanlarla kurulan bağ insanda hem empati kapasitesini artırmakta hem de duygusal dayanıklılıklığı güçlendirmekte yardımcı olabilmektedir.
Grup terapisi ortamında kişi hem anlatıcı hem de dinleyici konumda olduğu için çok yönlü bir iyileşme ortamı gelişmektedir. Bu deneyim ilişkilerdeki sağlıksız kalıpların dışına çıkmanın mümkün olduğunu gösteren güçlü bir aynalama durumu da sağlamaktadır.
Kaynakça
- Dailey, R. M., Hampel, A., & Roberts, J. E. (2009). Relational maintenance in on-again/off-again relationships: An assessment of how relational maintenance is associated with relationship characteristics. Communication Reports, 22(1), 1-13.
- Fisher, H. (2004). Why We Love: The Nature and Chemistry of Romantic Love. Henry Holt and Company.
- Shaver, P. R., & Mikulincer, M. (2002). Attachment-related psychodynamics. Attachment & Human Development, 4(2), 133–161.
- Weber, J.P.(09, March, 2017). How to stop the break up make up cycle. https://www.psychologytoday.com/ie/blog/having-sex-wanting-intimacy/201703/how-to-stop-the-break-up-make-up-cycle#:~:text=The%20reality%20is%20that%20if,on%2Dand%2Doff%20love.