
Daha iyi hissetmeye bugün başlayın
Hiwell altyapısıyla 1 milyonu aşkın kullanıcı psikolojik destek yolculuğuna güvenli bir adım attı! Siz de size en uygun uzman ile şimdi ücretsiz ön görüşme yaparak tanışın.
Başlayınİnsan davranışlarının temelinde yatan en karmaşık süreçlerden biri karar verme sürecidir. İnsanlar her gün yüzlerce kararla karşı karşıya kalmaktadır. “Sabah kahve mi yoksa çay mı içilecek?”ten, “Evden mi dışardan mı çalışılacağa” kadar gün içinde birçok karar verilmektedir. Bu basit örneklerin her biri bilinçli ya da bilinçdışı süreçlerin etkileşimiyle ortaya çıkmaktadır. Karar verme sürecinde önemli olan noktalardan biri ve en sık sorulan sorulardan biri duyguların mı yoksa mantığın mı daha baskın olması gerektiğidir. Kararların yalnızca mantıksal değerlendirmelerle değil, aynı zamanda duygular, alışkanlıklar, çevresel faktörler ve bilişsel sınırlamalarla şekillenmesi gerekmektedir8.
Karar verme zorluğu, belirsizlik, bilgi eksikliği, içsel çatışmalar ve sonuçlara dair korkularla birleştiğinde daha da artar. Karar verme süreci yalnızca bilişsel değil aynı zamanda nöropsikolojik ve sosyal bir fenomendir. Bu süreç farklı bilişsel ve psikolojik fonksiyonların birlikte çalışması ile ortaya çıkmaktadır. Karar verme yeteneği insanın sahip olduğu en önemli yeteneklerden biridir.
Karar Vermenin Bilişsel Aşamaları
Karar verme süreci, basit bir tercih yapma eylemi gibi gözükse de, altında karmaşık bilişsel mekanizmaları ve çok katmanlı zihinsel süreçleri barındırmaktadır. Janis ve Mann tarafından tanımlanan karar verme modeline göre bu süreç beş temel aşamaya ayrılmaktadır. Bunlar; sorunun fark edilmesi, alternatiflerin belirlenmesi, alternatiflerin değerlendirilmesi, kararın verilmesi ve sonuçların gözden geçirilmesidir.
1. Sorunun Fark Edilmesi
Karar verme süreçleri genelde insanların çevresinde veya kendilerinde bir uyumsuzluk, belirsizlik veya tatminsizlik yaşamasıyla başlamaktadır. Bu noktada insanın mevcut durumunu değerlendirme kapasitesi, öz farkındalık düzeyi ve içsel ihtiyaçları belirleyici rol oynamaktadır. Sorunun fark edilmesi aşaması bilişsel psikolojide uyaran değerlendirmesi olarak da adlandırılmaktadır.
Bazı kişiler, sorunu fark etse bile değişim için yeterli motivasyon göstermekte zorlanmaktadır. Bu da karar verme sürecini daha en başından kesintiye uğratmaktadır. Yine bazı insanlarda ise problem algısı abartılı olabildiğinden, basit durumların bile karmaşık ve tehdit edici problemler olarak algılanmasına sebep olmaktadır. Bu aşamada amaç kişinin mevcut sorunu var olduğu gibi fark etmesidir.

2. Alternatiflerin Belirlenmesi
Sorunun fark edilmesinin ardından kişi, mevcut durumdan çıkış yollarını zihninde organize etmeye başlamaktadır. Bu aşama problem çözme becerileriyle yakından ilgilidir. Zihinsel esneklik, belirsizliği tolere edebilme kapasitesi ve yaratıcı düşünme bu süreçte kritik rol oynamaktadır. İnsanın yaşam deneyimleri, eğitimi, bilişsel stil özellikleri (analitik düşünme, sezgisel düşünme) ve sosyal çevresi alternatif üretme sürecine yön vermektedir11.
Analiz edebilme yeteneği güçlü bir bilişsel araçtır ve insan bilinçli analiz yapabilen tek canlıdır. İnsanlar analizi olayların yapısını ve bu yapıya katılan unsurları görmek için kullanmaktadır. Analiz yeteneğinin içinde kendini ve ötekini düşünme, geçmiş, gelecek ve şimdi kavramlarını dahil etme de bulunmaktadır. Bütün bu özellikler alternatif üretebilmekte insana yardımcı olmaktadır.
Yetersiz alternatif üretimi, insanın kendini sıkışmış hissetmesine sebep olabilmektedir. Bazı insanlar durumlara dair tüm olasılıkları düşünmekte zorlanabilmekte veya karar almadan önce sonsuz sayıda alternatif üretme eğiliminde olabilmektedir. Bu durum ise karar verme sürecine engel olmaktadır.
3. Alternatiflerin Değerlendirilmesi
Karar verme sürecinin merkezi olan bu aşamada kişi, elindeki seçenekleri olasılık, sonuç, değer ve risk açısından tartmaktadır. Klasik karar kuramı, bu sürecin rasyonel ve mantıksal olarak yürütüldüğünü var saymaktadır. Ancak bilişsel psikoloji, insanların bu süreçte sistematik olarak çeşitli bilişsel yanlılıklara maruz kaldığını ortaya koymaktadır13.
Alternatiflerin değerlendirilmesi süreci aynı zamanda beynin prefrontal korteks bölgesini de doğrudan ilgilendirmektedir. Prefrontal korteks özellikle uzun vadeli planlama, risk analizi ve dürtü kontrolü gibi işlerde aktif rol almaktadır10. Fakat stres ve yorgunluk gibi faktörler bu yapının etkinliğini azaltabilmekte ve kararın duygusal tepkilerle şekillenmesine sebep olabilmektedir.
4. Kararın Verilmesi
Alternatiflerin insan zihninde tartılmasının ardından kişi içlerinden birini seçmektedir. Fakat karar verme her zaman mantıklı veya optimal sonuçları getirmemektedir. Bu aşamada kişinin kişilik yapısı, zaman baskısı, stres, duygusal durumu ve hatta önceki kararları bile önemli rol oynamaktadır.
Karar vermenin bu aşamasında sıklıkla görülen bir sorun ise karar erteleme davranışıdır. Özellikle mükemmeliyetçi insanlarda ya da yüksek belirsizlik intoleransına sahip kişilerde, en doğru kararı bulma isteği kararın ertelenmesine sebep olabilmektedir.
5. Kararın Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Karar verdikten sonra kişi, aldığı kararın sonuçlarını gözlemlemekte ve bu sonuçlardan bir anlam çıkarmaya çalışmaktadır. Sonuçların değerlendirilmesi süreci, gelecekteki karar verme örüntüsünü de belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Olumsuz sonuçlar insanlarda pişmanlık, suçluluk veya başarısızlık gibi duygular yaratabilirken olumlu sonuçlar ise öz yeterlilik duygusunu arttırmaktadır1.
Sonuçların değerlendirilmesi aşaması, öğrenme süreçlerinin ve kişinin gelişiminin önemli bir parçası olmaktadır. Terapide danışanların bu aşamada yaptıkları seçimleri değerlendirme şekilleri ele alınmakta ve karar sürecine dair daha gerçekçi ve şefkatli bir bakış geliştirmeleri sağlanabilmektedir.
Karar Vermede Duyguların Rolü
Uzun zaman boyunca karar verme sürecinin duygulardan arındırılması gerektiği düşünülmüştür fakat Antonio Damasio’nun ortaya koyduğu somatik işaretleyici hipotezi bu görüşe meydan okumaktadır2.Bu kurama göre duygular, geçmiş deneyimlere dayanarak insanın karar alma sürecinde rehberlik etmektedir.
Duygular insan düşüncesi üzerinde önemli roller oynamaktadırlar. Yapılan araştırmalar duyguların derecesi ve tesir düzeyinin, karar verme üzerinde kimi zaman zararlı kimi zaman da faydalı değişimlere yol açtığını göstermektedir. Duygular düşünce içeriklerini ve derinliklerini değiştirip motivasyonu canlandırarak karar verme mekanizmaları üzerinde etki etmektedirler7.
Duyguların düşünceler ve kararlar üzerindeki etkinliği başka açılardan da araştırılmıştır. Maddi unsurlara yönelik seçimlerde kazanma kaybetme alternatiflerine sahip tercih anlarında insan zihni muhakeme etmeyi bir kenara koyarak daha pratik ve kısa yollara başvurmakta ve bu yollarla karar vermektedir.
Bu süreçte düşünsel çaba daha az sarfedilmekte ve daha otomatik kararlar verilmektedir. Buna tip 1 düşünme de denmektedir. Duygusal karar verme hız ve çaba noktasında çok daha avantajlı olsa da bazı durumlarda ciddi hatalara da yol açabilmektedir8.
Karar Vermede Beynin Rolü
Karar verme yalnızca duygusal bir işlem değil aynı zamanda biyolojik de bir süreçtir. İnsan beyni, çevresel bilgileri algılar, değerlendirir, çeşitli olasılıkları tartar ve en uygun tepkiyi oluşturur. Bu süreç birçok beyin bölgesinin ve nörotransmitter sisteminin eş zamanlı ve karmaşık etkileşimiyle yürütülmektedir. Nörobilim alanındaki gelişmeler, karar verme davranışlarının anatomik ve işlevsel temellerine dair önemli ipuçları sunmaktadır.
Karar verme sürecinin en kritik beyin yapısı prefrontal korteks olarak bilinmektedir. Özellikle dorsolateral prefrontal korteks, karar verirken plan yapma, strateji geliştirme, dikkat sürdürme ve olasılık hesaplama gibi bilişsel işlevlerden sorumlu olmaktadır(10). Bu bölge, yavaş ve analitik düşünme süreçlerinde baskın olarak çalışmaktadır. Rasyonel kararlar beynin bu bölgesinde gerçekleşmektedir.
Ventromedial prefrontal korteks ise duygularla bütünleşmiş kararların oluşmasında önemli rol oynamaktadır. Somatik işaretleyici hipoteze göre, bu bölge geçmişte yaşanan olumlu veya olumsuz deneyimleri bedensel iz olarak kodlamakta ve karar sürecinde bu duygusal izleri devreye sokarak seçenekleri daha hızlı değerlendirmeyi sağlamaktadır(5). Duygusal kararlar beynin bu bölgesinde gerçekleşmektedir.
Karar verme sürecinde beynin devreye giren bir başka bölgesi ise amigdaladır. Amigdala özellikle korku, tehdit algısı ve belirsizlikle ilgili duygusal değerlendirmelerde önemli rol oynamaktadır. Riskli ve belirsiz durumlarda aktifleşen amigdala, bireyin savunma davranışlarını başlatmasında etkili olmaktadır(9).
Duygusal uyarıların yüksel olduğu anlarda, amigdalanın baskınlığı artmakta ve prefrontal korteksin mantıklı değerlendirme süreci zayıflamaktadır. Bu da kararların duygusal değerlendirilmesine sebep olabilmektedir. Özellikle kaygı bozukluğu olan kişilerde gözüken bu durum, rasyonel analiz sürecinin bastırılmasına ve kaçınma temelli duygusal kararların alınmasına sebep olabilmektedir.
Striatum, özellikle ödül beklentisine dayalı karar süreçlerinde önemli rol almaktadır. Bu bölge dopamin sisteminin merkezinde yer almakta ve öğrenilmiş ödül örüntülerine dayanarak kişinin davranışlarını şekillendirmektedir(12). Bu sistem sayesinde insanlar geçmişte ödüllendirildikleri davranışları tekrar etme eğilimi göstermektedirler. Bu da alışkanlık temelli karar verme sürecini açıklamaktadır.
Dopamin, motivasyon, ödül beklentisi ve öğrenme süreçlerinde rol alan temel bir nörotransmitterdır. Dopaminerjik devreler özellikle mesolimbik yolda yoğun olarak aktif olmakta ve insanın hangi seçeneğin daha ödüllendirici olduğunu tahmin etmesinde aktif rol almaktadır. Yüksek dopamin aktivitesi kısa vadeli ödülleri daha çekici hale getirmektedir ve düşük dopamin düzeyi ise motivasyon kaybı ve kararsızlık gibi etkiler ile gözükmektedir.
FMRI ve PET çalışmaları, karar alma sırasında beynin hangi bölgelerinin aktif olarak kullanıldığını doğrudan gözleme şansı tanımaktadır. Çalışmaların ardından özellikle riskli, ödüllü ya da sosyal içerikli kararlarda dorsolateral prefrontal korteks, frontal korteks ve amigdalanın koordineli olarak çalıştığını ortaya çıkarmaktadır(3).
Psikolojide Karar Verme Süreci
Klinik bağlamda bakıldığında, karar verme sorunları en çok kaygı bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk, depresyon ve kişilik bozukluklarında görülmektedir. Örneğin, OKB’ye sahip kişiler karar verirken sürekli şüphe halindedir ve bu durum karar süresini azaltmakta veya işlevselliği bozup karar vermeyi zorlaştırmaktadır.
Kaygılı kişiler için belirsizlik karar vermeyi oldukça zorlaştırmaktadır. Bu kişiler en kötü senaryoları göze alarak karar vermekten kaçınmakta veya en iyi kararı verme istemiyle dona kalıp karar verme sürecini ertelemektedirler.
Karar verebilme öğrenebilen ve geliştirilebilen bir beceridir. Öz farkındalık, duygusal düzenleme, bilişsel çarpıtmaların farkına varma, dikkatli düşünme alışkanlığı, stres yönetimi ve kaygı ile baş etme durumları karar verme sürecini ve karar kalitesini doğrudan etkilemektedir.
İnsanın kararları yalnızca bireysel değil aynı zamanda sosyal bağlamda şekillenmektedir. Sosyal normlar, kültürel değerler, aile ve arkadaşların etkisi insanın kararlarını önemli derecede etkilemektedir(4).
Karar verme her zaman yalnızca bilgiye değil aynı zamanda zihinsel enerjiye de bağlı olmaktadır. Bu nedenle önemli kararların günün zihinsel olarak en taze ve zinde saatinde alınması gerekmektedir. Yaratıcı düşünce kapasitesi ve bilişsel esnekliği iyi olan kişiler karar verme sürecinde alternatif kararlar ve sonuçlar bulmada zorluk çekmemektedir.
Orta düzeyde stres insanın karar vermesine zararlı bir etki yaratmazken, yüksek düzeyde ve uzun süreli stres zihinsel aktiviteler üzerinde çalışmaları bozucu etki yaratmaktadır. Bu da karar verme sürecini kötü şekillerde etkilemektedir.
İnsan hem mantıklı hem de duygusal bir varlık olduğundan karar verme sürecinde tamamen mantıklı sonuca gitmesi mümkün olmamaktadır. İnsanın olduğu yerde işin içine mutlaka duygular da dahil olmaktadır ve olmalıdır. Bu sebeple karar verme sürecinde insanlar yeterince iyi olanı tercih etmekte ve ideal seçimden çok, makul olanı seçme eğiliminde olmaktadırlar. Tamamen mantıkla karar vermek insan için çok da yapılabilir ve yapılması gereken bir davranış değildir. Birçok noktada olduğu gibi karar vermede de orta yolun bulunması ve duygu ile mantığın ortak noktası ile ilerlenmesi gerekmektedir.
Kaynakça
- Bandura, A. (1977). Self-efficacy: Toward a unifying theory of behavioral change. *Psychological Review*, 84(2), 191–215.
- Bechara, A. ve Damasio, A. R. (2005). Somatik belirteç hipotezi: Ekonomik kararın sinirsel bir teorisi. *Oyunlar ve Ekonomik Davranış*, 52(2), 336–372. https://doi.org/10.1016/j.geb.2004.06.010
- Bechara, A., Damasio, H., & Damasio, A. R. (1999). Emotion, decision making and the orbitofrontal cortex. *Cerebral Cortex*, 10(3), 295–307.
- Cialdini, R. B., & Goldstein, N. J. (2004). Social influence: Compliance and conformity. *Annual Review of Psychology*, 55, 591–621.
- Damasio, A. R. (1996). *Descartes' Error: Emotion, Reason, and the Human Brain*. Putnam.
- Janis, I. L., & Mann, L. (1977). *Decision making: A psychological analysis of conflict, choice, and commitment*. Free Press.
- Lerner, J. S., Li, Y., Valdesolo, P., & Kassam, K. S. (2015). Emotion and decision making. *Annual Review of Psychology*, 66, 799–823.
- Kahneman, D. (2011). *Thinking, fast and slow*. Farrar, Straus and Giroux.
- LeDoux, J. E. (2000). Emotion circuits in the brain. *Annual Review of Neuroscience*, 23(1), 155–184.
- Miller, E. K., & Cohen, J. D. (2001). An integrative theory of prefrontal cortex function. *Annual Review of Neuroscience*, 24(1), 167–202.
- Scott, S. G., & Bruce, R. A. (1995). Decision making style: the development and assessment of a new measure. *Educational and Psychological Measurement*, 55(5), 818–831.
- Schultz, W. (2002). Getting formal with dopamine and reward. *Neuron*, 36(2), 241–263.
- Tversky, A., & Kahneman, D. (1974). Judgment under uncertainty: Heuristics and biases. *Science*, 185(4157), 1124–1131.