Nöroestetik: Güzellik Algısı Nedir? Nasıl Güzel Buluruz?

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Siz de 500 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.

Hukukta, ahlakta, dinde ve hatta ekonomi ve politikada ve bir o kadar da sanatta olmak üzere her alanda insan faaliyetini belirleyen sinirsel yasaları anlayarak insanın doğasını daha doğru bir şekilde anlamayı umabiliriz. - Semir Zeki

Nöroestetik Nedir?

Nöroestetik; bakış açısı, üretim ve sanata tepki gibi konuları bilişsel açıdan araştıran, yani insan beyninin sanat, güzellik ve estetik konularındaki işleyişini; algı dikkat, duygu-durum ve hafıza gibi zihinsel süreçlerini anlamayı hedefleyen alandır.

Bu alan, bilişsel nörobilim ve estetik arasındaki ilişkiyi araştırarak sanatın ve güzellik deneyimlerinin beyinde nasıl işlendiğini anlamayı amaçlar. Beynimizin sanata nasıl tepki verdiğini anlamamıza yardımcı olma potansiyeline sahip olan bu alan, estetik deneyimi bilişsel nörobilim kapsamında ele almaktadır.

Güzellik Algısı Nedir?

Güzellik algısı, insanların çevrelerindeki nesneleri veya kişileri nasıl değerlendirdiğini ve güzel veya çekici bulduklarını açıklar. Güzellik algısı, bireysel, kültürel ve sosyal faktörlerden etkilenen kompleks bir konudur.

İnsanların güzellik algısını şekillendiren birçok faktör bulunmaktadır ve bu faktörler kişiden kişiye ve kültürden kültüre değişiklik gösterebilmektedir. Estetik psikoloji ve nörobilim gibi alanlarda yapılan araştırmalar, bazı ortak güzellik özelliklerinin varlığını göstermektedir.

Örneğin, aşağıdaki faktörler birçok kültürde evrensel olarak güzel olarak kabul edilir:

  • Simetrik yüz hatları
  • Sağlıklı bir cilt
  • Ortalama yüz özellikleri

Ancak güzellik algısının büyük ölçüde kişisel ve kültürel farklılıklardan etkilendiği de bilinmektedir.

Kültürler, medya, moda ve sanat gibi etmenler güzellik standartlarını belirlemede önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle güzellik algısı kişiden kişiye ve kültürden kültüre farklılık gösterebilir.

Sonuç olarak güzellik kavramı karmaşık ve çok boyutlu bir konudur ve bilimsel olarak değerlendirilmesi birçok disiplini kapsar.

gördüğü estetik güzellik karşısında kalp olan mavi göz çizimi

Neden ve Nasıl Güzel Buluruz?

İnsanların neden ve nasıl güzellik algısı geliştirdiği karmaşık bir konudur ve birkaç farklı faktörün etkileşimiyle açıklanabilir. Farklı disiplinlerden gelen araştırmalar bu konuya farklı açılardan yaklaşmaktadır. İşte güzellik algısı gelişiminin bazı temel nedenleri:

  • Evrimsel Faktörler
  • Kültürel Etkiler
  • Öğrenme ve Deneyim
  • Bilişsel Süreçler
  • Sosyal Etkileşim

Evrimsel Faktörler

Bazı güzellik özellikleri evrimsel açıdan avantajlı olarak kabul edilir. Örneğin, simetrik yüz hatları ve sağlıklı cilt, genetik olarak sağlıklı ve üreme potansiyeli yüksek bireyleri işaret edebilir. Bu nedenle insanlar bu tür özelliklere sahip yüzleri genellikle daha çekici bulur.

Kültürel Etkiler

Kültür, güzellik algısını büyük ölçüde şekillendirir. Kültürel normlar, sanat, moda, medya ve sosyal çevre gibi faktörler, insanların güzellik standartlarını belirler. Örneğin, farklı kültürlerde farklı vücut şekilleri, yüz hatları veya renk tercihleri güzel olarak kabul edilebilir.

Öğrenme ve Deneyim

Bireylerin güzellik algısı deneyimlerine ve öğrenmelerine bağlı olarak şekillenir. Bireyler çevrelerinden, ailelerinden ve medyadan aldıkları geri bildirimlerle güzellik kavramını öğrenirler. Bu deneyimler, insanların belli bir özellik veya nesneyi güzel bulma eğilimini etkileyebilir.

Bilişsel Süreçler

Bilişsel süreçler insanların güzellik algısını etkileyebilir. Örneğin, yüz hatlarını işleme ve tanıma yetenekleri güzellik algısını etkiler. Ayrıca beyin belirli özellikleri ve desenleri daha çekici veya hoş bulma eğiliminde olabilir.

Sosyal Etkileşim

Sosyal etkileşim, insanların güzellik algısını etkileyen önemli bir faktördür. Başkalarının güzellikle ilgili tercihleri ve beklentileri bireysel güzellik algılarını da etkiler. Sosyal normlara uyum sağlama ve kabul görme isteği güzellik algısını şekillendirebilir.

Bu faktörler bir araya geldiğinde insanların güzellik algısı kompleks bir şekilde oluşur. Bu nedenle güzellik algısı kişiden kişiye ve kültürden kültüre farklılık gösterebilir.

Güzellik Algısında Rol Oynayan Beyin Bölgeleri

Güzellik algısıyla ilgili beyin bölgeleri konusunda yapılan araştırmalar, birçok farklı beyin bölgesinin bu süreçte kritik rol oynadığını göstermektedir:

Medial orbitofrontal korteks:
Duygusal değerlendirme ve ödül işlemeyle ilişkilendirilir. Güzel veya çekici bulduğumuz şeylerle ilgili olumlu duyguların oluşmasında önemli bir rol oynar.
Anterior singulat korteks:
Ödül değerini değerlendirme, duygusal tepkilerin düzenlenmesi ve sosyal değerlendirmelerle ilişkilendirilir. Güzellik algısı ve sosyal çekicilikle ilgili değerlendirmelerde etkili olabilir.
Striatum:
Ödül işleme ve beğeniyle ilişkili olan bir beyin bölgesidir. Güzel bulduğumuz şeylere yönelik olumlu duygusal tepkileri ve beğeniyi işaret edebilir.
Görsel korteks:
Görsel uyaranların işlendiği ve algılandığı beyin bölgesidir. Yüzler, manzaralar, sanat eserleri gibi güzellik algısını etkileyen görsel uyaranlar bu korteks üzerinde işlenir ve değerlendirilir.
Hipokampus:
Hafıza oluşumu ve duygusal bağlantılarla ilgili önemli bir beyin bölgesidir. Güzellik algısı, geçmiş deneyimler ve duygusal bağlantılarla ilişkili olduğundan hipokampusun bu süreçte rol oynadığı düşünülmektedir.

Bunlar, güzel bulma sürecinde etkili olduğu düşünülen bazı beyin bölgeleridir. Ancak güzellik algısı karmaşık bir konudur ve bu süreçte birden çok beyin bölgesi etkili olabilir. Beyin ve güzellik algısı arasındaki ilişkiyi daha iyi anlamak için ileri araştırmalar gereklidir1.

Çağlar Boyu Var Olan Evrensel Sanat ve Nöroestetik

Sanatın bugün hala evrimsel tarihimizde olduğu gibi temel işlevini sürdürdüğünü söyleyebiliriz:

  • İletişim
  • Bağlantı kurmak

Evrimsel Biyolog E.O. Wilson’a göre beyinde sanatın pekiştirilme biçimi; ödül, zevk ve korku devreleriyle ilişkili olarak hayatta kalmamız ile bağlantılıdır. Biyolojik yapımız, sıradan olandan tutun da en ihtişamlı estetik değere kadar estetik deneyimlerimizle örtüşen bir biçimdedir.

Filozof Dennis Dutton, “Sanat İçgüdüsü” adlı çalışmasında sanat yapma dürtüsünün en eski atalarımızın genlerine değin kodlanmış olduğunu savunmaktadır. Öte yandan antropolog Ellen Dissanayake sanatın insanlık gelişimine uygun biçimde olduğunu ve uyum sağlama yeteneğimizde önemli bir rol oynadığını kabul etmektedir.

Dissanayake, dünyanın dört bir yanındaki kültürlerde antropolojik saha çalışmalarıyla sanatsal dürtünün varlığını belgelemiştir. 1995 yılında yazdığı “Homo Aestheticus” adlı kitabında kendini ifade etmenin ve sanat yaratmanın insanın temel bir ihtiyacı olduğunu ifade etmiştir.

Maddi varlık bakımından zayıf ve göçebe toplumlarda dahi kişisel süsleme, süsleme nesneleri yapımı ve şarkı ve dans içeren ritüellerin uygulandığını gözlemleyen Dissanayake, ayrıca Kızılderililerden beri çağlar boyu süren şifa ve sağlık amaçlı dans ritüellerini de vurgulamıştır.

Fakat sanatın evrensel, faydalı ve insan hayatından bağımsız olamayacağı bilgisi ancak son yıllarda yapılan nöroestetik araştırmalarıyla ortaya konmuştur2.

çiçeği estetik bulan bir erkek çizimi

Nöroestetiğin Araştırma Alanları Nelerdir?

Nöroestetik çalışmaları, estetik deneyimlerin beyinde hangi nöral bölgelerin etkinleştiği, sanat eserlerinin veya estetik uyaranların nasıl algılandığı ve değerlendirildiği gibi konuları ele alır. Örneğin, bir resmi veya heykeli gördüğümüzde hangi beyin bölgelerinin etkinleştiği, güzel bir müzik parçası duyduğumuzda hangi nöral süreçlerin devreye girdiği gibi sorulara yanıt aranır.

Nörolojik görüntüleme teknikleri (örneğin, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme [fMRI]) ve deneysel yöntemler kullanılarak beyindeki aktivasyon desenleri ve bağlantılar incelenir. Bu çalışmalar, estetik deneyimlerin duygu, dikkat, hafıza, ödül süreçleri ve bilişsel fonksiyonlarla nasıl ilişkili olduğunu anlamamıza yardımcı olur.

Nöroestetik araştırmaları, estetik deneyimlerin evrimsel, kültürel ve bireysel farklılıklarını da dikkate alır. Ayrıca sanatın terapötik kullanımı, sanatın yaratıcılığa etkisi ve estetik tercihlerin kişilik özellikleriyle ilişkisi gibi konuları da araştırır.

Nöroestetik Araştırmalarının Gelişimi

19. yüzyılın ünlü psikofizikçisi Gustav Fechner aynı zamanda bir şair ve sanat eleştirmeniydi. Bilimsel olarak donanımlı olan Fechner, felsefi estetiği sıfırdan yeniden formüle etmeyi amaçlıyordu.

Güzelliğin özünde öznel olan doğası Fechner’i sanatın uyandırdığı hoşnutluk, haz ve hoşnutsuzluk duygularına yöneltti çünkü Fechner’e göre bu duygular, daha fazla analiz için gerekli olan temel çizgiyi oluşturuyordu.

Ancak çağdaş nörobilim bundan çok daha öteye gitti. Örneğin, yakın tarihte yapılan bir araştırma, bir özneye güzel görünen tüm çalışmaların beyin temelli tek bir özelliği olduğunu, bunun da onları deneyimlemenin bir bağıntısı olarak medial orbitofrontal korteks (mOFC) içindeki fMRI aktivitesinin gücünde bir değişiklik olduğunu iddia etmiştir3.

Metodolojik zorlukları bir kenara bırakıp "Böyle bir korelasyon estetiği anlamak için anlamlı olur mu?" sorusuyla başlanan bu gibi sübjektivist çalışmalarda, katılımcılardan önce görsel nesneleri veya sesleri derecelendirmeleri istenerek güzelliği tanımlamanın zorluğunun üstesinden gelinir. Daha sonra her deneğin beyin aktivitesi kendi "güzel" ve "çirkin" uyaranlarına göre değerlendirilir.

Nöroestetik Araştırmalara Dair Tartışmalar

Yöntemsel Sorunlar

Bu şekilde yapılan çalışmalar neticesinde bilimin bize estetik deneyimler hakkında gerçekten ne kadar şey söyleyebileceği konusunda tartışmaları destekleyici yönde dört deneysel tasarım sorunu ortaya çıkmıştır. Bu dört deneysel tasarım sorunu kısaca şu şekilde açıklanabilir:

  • Seçenekler zorunlu olarak kısıtlıdır ve gerçekten güzel bir seçim içermeyebilir. Çalışma tasarımı güzelliği değil, tercihleri test etmektedir.
  • Farklı kişiler verilen yönergeleri büyük olasılıkla tamamen farklı şekillerde yorumlamaktadır.
  • Farklı deneklerde farklı uyaran setlerinin kullanılması olası farklı nöral aktivite kalıplarını yönlendiren düşük seviyeli uyaran özelliklerindeki farklılıkları kontrol etmeyi zorlaştırır.
  • Beyin görüntüleme, beyin işlevine ilişkin araştırmalarda son derece parlak bir yöntem olmasına rağmen nöroestetik konusunda bulanık bir algı oluşmasına neden olur. Güzelliğe olan ilgimizin özünde yatan şeyi, fiziksel uyaranları ve tepkimiz arasındaki bağlantıyı gözden kaçırmamıza neden olur.

Bununla birlikte her insanın güzellik deneyimi belirsiz bir şekilde tanımlanmış olsa da bu deneyimin belirli bir beyin bölgesindeki aktivite ile ilişkili olduğu keşfedilmiştir ancak karmaşık bir yanıt olan “güzel!” tepkisinin mutlak bir aktivite düzeyine bağlı olmaması daha muhtemeldir.

Olumlu Bulgular

Bu nedenle yeni çalışmalar yapılmış ve tek bir beyin merkezi içinde değil, özellikle algı, ödül, karar verme ve duygudan sorumlu olanlar olmak üzere, birçok dağıtılmış beyin bölgesinde aktivite artışı olduğu saptanmıştır. Aslında literatürün daha geniş bir okuması, mOFC'nin sadece güzellik deneyimleriyle ilişkili olmadığını ve bu deneyimler için ne gerekli ne de yeterli olabileceğini ortaya koymaktadır3.

Araştırmacılar, mOFC’nin tüm değer yargılarına hizmet eden geniş bir beyin bölgeleri ağının bir parçası gibi göründüğünü vurgulamışlardır. Örneğin, katılımcıların bir seçim için değer vermelerinin istendiği ve asla seçimlerin güzelliğini düşünmelerinin istenmediği nöroekonomi çalışmalarında mOFC içindeki yüksek aktivite rapor edilmiştir.

mOFC aynı zamanda dürtü kontrolü ve kendi kendini düzenleme, bilginin bir değerlendirmede ifade edilip edilmeyeceğini etkileyen karar eşiklerinin değiştirilmesi, duygu-uyumlu muhakemenin altında yatan dikkat süreçleri ve ahlaki karar verme ile ilişkilendirilmiştir3.

mOFC'nin tepkilerini güzellik deneyimlerine atfetmek uygun değildir denilebilir. Pek çok deneyim güzel olmasa da mOFC ile ilgili süreçlere bağlıdır. Eğer mOFC güzelliğe aracılık etmede kritik bir rol oynuyorsa bölgenin darbelerinin güzellik deneyimlerini bozacağı beklenebilir ancak nadir rastlanan mOFC darbelerinin öz değerlendirme gibi kendi kendine ilişkin sistemleri etkilediği ve bir kişinin güzelliği deneyimleme yeteneğini etkilemediği gösterilmiştir.

Alternatif olarak diğer beyin bölgelerindeki vuruşlar, paradoksal bir şekilde güzelliğin ifadesinin geniş, dağıtılmış bir ağa bağlı olduğu fikrine destek sağlayarak yaratıcılığı artırabilir. Mesela frontotemporal demansın, genellikle son derece ayrıntılı eserler olmak üzere gelişmiş sanat üretimiyle bağlantılı olan edinilmiş bir saplantı üretebildiği gösterilmiştir. Ek olarak sıklıkla afaziye neden olan sol hemisferdeki felçler aşırı ifade üretebilmektedir4.

Sonlandırırken

Sonuç olarak güzellik ve sanat deneyiminin nörobilimsel temellerini inceleyen bir disiplin olan nöroestetik, beyin aktivitesi, algısal süreçler ve duygusal tepkiler üzerinden güzellik algısı ve estetik deneyimi anlamaya çalışmaktadır.

Nöroestetik çalışmaları, görsel, işitsel veya diğer duyusal uyaranların beyinde nasıl işlendiğini ve nasıl değerlendirildiğini araştırmaktadır. Beyin görüntüleme teknikleri, nöroestetik çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır ve güzellik algısının farklı beyin bölgeleriyle ilişkili olduğunu ortaya koymuş bulunmaktadır.

Bu disiplin, sanatın etkisi, estetik tercihlerin ve yaratıcılığın nörolojik temelleri gibi konuları ele alarak güzellik algısının nörolojik ve bilişsel süreçlerle nasıl ilişkilendirildiğini anlamamıza yardımcı olmaktadır.

Kaynakça

  1. Jacobsen, T. (2010). Beauty and the brain: Culture, history and individual differences in aesthetic appreciation. Journal of Anatomy, 216(2), 184–191. https://doi.org/10.1111/j.1469-7580.2009.01164.x
  2. Magsamen, S. (2019). Your Brain on Art: The Case for Neuroaesthetics. Cerebrum : The Dana Forum on Brain Science, 2019(July), 1–13.
  3. Ishizu, T., & Zeki, S. (2011). Toward a brain-based theory of beauty. PLoS ONE, 6(7). https://doi.org/10.1371/journal.pone.0021852
  4. Conway, B. R., & Rehding, A. (2013). Neuroaesthetics and the Trouble with Beauty. PLoS Biology, 11(3), 1–6. https://doi.org/10.1371/journal.pbio.1001504
*Sitemizde bulunan yazılar tıbbi tavsiye içermez ve yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Yazılardan yola çıkarak bir hastalık tanısı konulamaz. Hastalık tanısını yalnızca psikiyatri hekimleri koyabilir.