Romantik Sevgi Beyni Nasıl Etkiler? Cinsellik ve Sevginin İlişkisi Nedir?

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Siz de 500 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.

Romantik Sevgi ve Aşk Nedir?

Romantik sevgi kavramı 18. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkmıştır ve o dönemde romantik sevgi ilk olarak şiir ve edebiyatta yer almıştır. Daha sonra romantik sevgi felsefesi doğmuştur ve romantiklerin sanat, müzik ve edebiyatta geliştirdikleri fikirlerde yaratıcılık açısından temel bir rol oynamıştır.

Romantik sevginin erken dönem tanımlamalarında üremenin devamı için gerekli olduğu vurgulanmazken aşkın insanın ruhunu ve duygusal dünyasını besleyen bir güç olduğu savunulmuştur. 18. yüzyılda Alman felsefeci Johann Wolfgang von Goethe, romantik sevgiyi, insanın kendisini tamamlaması ve içsel bir bütünlük hissetmesi açısından önemli bir faktör olarak tanımlamıştır.

19. yüzyılda romantik sevgi kavramı, evlilik ve cinsel ilişkiden bağımsız bir kavram olarak kabul edilmiştir. 19. yüzyıl İngiliz yazarı Jane Austen, romantik sevgiyi sadece insanların fiziksel arzularını değil, aynı zamanda ruhlarını ve duygusal dünyalarını da besleyen bir güç olarak tanımlamıştır.

İnsan davranışının birçok yönünü etkileyen sosyal bir fenomen olarak romantik sevgi bilimsel olarak 1970’ler itibariyle incelenmeye başlanmıştır. Bu alanda araştırmalar, romantik sevginin nörobiyolojik, hormonal, evrimsel ve kültürel boyutlarını incelemektedir.

Günümüzde ise romantik sevgi, daha çok romantik ilişkiler ve cinsel yönelimler açısından incelenmekte ve araştırılmaktadır. Çok eskilerden beri var olan fakat eskimeyen bir konu olan romantik sevgi; şiirlere, şarkılara, hikayelere ve efsanelere konu olmuştur. Peki beynimiz romantik sevgiden nasıl etkilenir? Bu yazımızda romantik sevginin bugüne dek nasıl ele alındığını ve beynin romantik sevgiden nasıl etkilendiğini ele alacağız.

Romantik Sevgi ve Aşk Evrensel Midir?

1960’lardan evvel romantik sevginin Avrupa-Amerikan kültürüne özgü olduğuna dair yaygın bir inanç hakimdi. Bu nedenle romantik ya da tutkulu sevgi ile ilgili antropolojik çalışma neredeyse yoktur. Hatta yalnızca antropoloji alanı değil, diğer alanlarda da romantik ve tutkulu sevgi araştırma konusu olmamıştır.

Örneğin tarihçi Philippe Aires, Avrupa tarihinin büyük bir bölümünde sevginin daha faydacı hırsların ardında, ikincil bir öneme sahip olduğunu savunmuştur1. Lawrence Stone (1988) daha da ileri giderek "Eğer romantik sevgi Avrupa dışında var olmuşsa bu yalnızca öznel deneyimlere estetik bir takdir geliştirmek için zamanı olan, Batılı olmayan ulus-devletlerin seçkinleri arasında ortaya çıkmıştır." diye ısrar etmiştir.

romantik bir ilişkideki sevgili bir çift çizimi

O dönemde bazı psikolog ve antropologlar, romantik sevginin evrensel bir olgu olma olasılığını araştırdılar2, 3, 4. Bu araştırmacılar, romantik sevgiyi deneyimleme eğiliminin evrimleştiğini iddia ettiler. Birçok araştırmacı ani, dizginlenemeyen, tutkulu ve genellikle bireyin kısa vadeli de olsa hemen bir bağlılığa girmesiyle sonuçlanan bir romantik sevgi olduğunu ileri sürdü ve romantik sevginin kur yapma sürecinde ortaya çıkan biyolojik noktasına odaklandı6.

Bu görüşle aynı fikirde olan bir başka araştırmacı Liebowitz, romantik sevginin ilk aşamalarında baş dönmesi, iyimserlik ve enerji seviyesinde artış, ruh halini yükselten ve enerji verici etkiler üreten amfetaminle ilişkili bir bileşik olan feniletilamin (PEA) düzeylerinin artması gibi etkenlerin üzerinde durarak bu biyokimyasal değişikliğin evrimsel ve evrensel olabileceği üzerinde durmuştur.

Bu evrimsel bakış açısına göre romantik sevgi, sosyal olarak oluşturulmuş zihinsel algılardan bağımsız olarak beynin içindeki fizyolojik süreçlerde gelişir6. Bu bakış açısına göre, romantik sevgi her kültürde kendine bir şekilde yer bulur. Bu ve benzeri çalışmalar ile romantik sevginin Avrupa-Amerikan kültürüne özgü olduğuna dair yaygın inancın kırılması söz konusu olmuştur.

Aşık Beyin: Romantik Sevgiye Dair Nörobiyolojik Araştırmalar

Nörobiyolojik araştırmalar, romantik sevginin beyindeki aktivasyonlarını ve beyin kimyasını inceler. Romantik sevgi sırasında beyinde dopamin, norepinefrin, serotonin ve oksitosin gibi kimyasalların salınımı artar. Bu kimyasallar, romantik sevginin hissedilmesine ve belirli davranışları teşvik etmesine katkıda bulunur.

Ayrıca romantik sevgi ve cinsel çekim arasındaki farkı ayırt etmek için hormonal araştırmalar da yapılmaktadır. Romantik sevgiye dair evrimsel araştırmalar, sevginin çiftleşme ve üreme davranışlarına nasıl katkıda bulunduğunu inceler. Romantik sevgi, farklı kültürlerde farklı şekillerde ifade edilir ve belirli sosyal normlar ve beklentiler tarafından şekillendirilir.

Romantik Sevgi / Aşık Olmak Beyni Nasıl Etkiler?

Araştırmalar, romantik sevginin beyinde çeşitli bölgelerin etkileşime girmesiyle gerçekleştiğini göstermiştir. Romantik sevginin nörobilimi üzerine yapılan çalışmalar, sevginin beynin çeşitli bölgelerinde karmaşık bir ağ oluşturduğunu ve bu ağın diğer duygusal, bilişsel ve sosyal süreçlerle bağlantılı olduğunu göstermektedir.

Limbik Sistem:
Romantik sevginin beynin limbik sistemini etkilediği gösterilmiştir. Bu sistem duyguların işlendiği, belleğin düzenlendiği ve karar verme süreçlerinin yürütüldüğü yerdir.
Frontal Korteks:
Romantik sevgi deneyimi, beynin ön korteks bölgeleriyle de ilişkilidir. Bu bölgeler, duygusal düzenleme, bilişsel esneklik ve sosyal davranışların düzenlenmesinde önemlidir. Romantik sevginin beynimizdeki aktivasyonun, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı kontrol eden prefrontal korteks gibi önemli beyin bölgelerini etkilediği görülmüştür6. Bu nedenle düşünce ve davranış şeklimizin romantik ilişkilerden önemli ölçüde etkilendiğini söyleyebiliriz.
Diğer Beyin Bölgeleri:
Romantik sevgi deneyiminin beyinde insula, hipotalamus ve anterior singulat korteks gibi alanlarda aktivasyonu arttırdığı bulunmuştur6. Bir çalışmada 100 katılımcının beyin aktivitesini incelenmiş ve romantik sevginin beynin farklı bölgelerinde belirgin değişikliklere neden olduğu bulunmuştur.

Özellikle beynin ödül, motivasyon ve duygusal işleme ile ilgili alanlarını aktive ettiği görülmüştür6. Bu bulgu insula, hipotalamus ve anterior singulat korteks gibi beyin bölgelerinde artan aktivasyonla ölçülmüştür.

Romantik Sevginin Hormonal Etkileri

Dopamin ve Norepinefrin

Araştırmalar, sevginin beyindeki ödül sistemini aktive ettiğini, dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin bu süreçte rol oynadığını ortaya koymuştur.

Nörokimyasal açıdan dopamin, keyif ve ödül duygularının yanı sıra bağımlılık ve motivasyonun da düzenlenmesinde önemli rol oynayan bir nörotransmiterdir. Romantik sevgi ile dopamin seviyelerinde artış olduğu gözlenmiştir6. Bu artış, romantik sevginin keyifli ve ödüllendirici bir deneyim olduğunu ortaya koymaktadır.

Oksitosin

Romantik sevgi deneyimin etkisi beyindeki oksitosin nörotransmiter sistemi üzerinde de gerçekleşmektedir. Oksitosin, sosyal bağların ve ilişkilerin düzenlenmesinde önemli bir rol oynar. Bağlanma, güven ve sevgi gibi sosyal davranışların düzenlenmesinde etkili olan oksitosinin romantik sevgi deneyimi sırasında salınımının arttırdığı gözlenmiştir6.

Kortizol

Kortizol, stres hormonu olarak bilinir ve stresle mücadele ederken salgılanır. Romantik sevginin kortizol seviyesinde düşüşe neden olduğu gözlenmiştir6. Bu bilgi, romantik sevginin stresi azaltabileceğini ve kişinin daha rahat hissetmesine yardımcı olabileceğini göstermektedir.

Romantik Sevgi ve Cinsellik İlişkisi

Romantik sevgi, bir kişinin bir başkasına karşı derin bir bağlılık ve duygusal bir bağ hissetmesidir. Cinsel arzu ise cinsel birleşme ya da seks için duyulan güçlü bir istektir8. Romantik sevgi ve cinsel yönelim farklı nörobiyolojik ve sosyal süreçlere sahiptir.

Romantik sevgi ya da aşk, daha çok bağlanma ve duygusal yakınlık ile ilişkilidir ve beyinde oksitosin, dopamin ve vazopressin gibi peptit hormonlar tarafından yönlendirilir. Cinsel yönelim ise daha çok cinsel dürtülerle ilişkilidir ve beyinde östrojen ve testosteron gibi cinsiyet hormonları tarafından yönetilir.

Cinsel arzu ise, cinsel dürtülerle daha çok ilişkilidir ve beyinde östrojen ve testosteron gibi cinsiyet hormonları tarafından etkilenir. Bu nedenle, romantik sevgi ve cinsel yönelim arasında farklı nörobiyolojik temeller vardır. Ayrıca, romantik sevgi ve cinsel arzu arasında sosyal süreçlerde de farklılıklar bulunmaktadır.

Romantik sevgi genellikle duygusal bağlanma ve uzun vadeli bir ilişki ile ilişkilendirilirken, cinsel arzu daha çok cinsel çekim ve kısa vadeli seks ilişkileriyle ilişkilendirilir. İnsanlar romantik sevgiyi bir eş seçerken önemli bir faktör olarak düşünebilirlerken, cinsel yönelim daha çok cinsel partner seçimi için etkili olabilir.

Cinsel yönelimin karmaşıklığı bu süreçte genetik, hormonal ve çevresel faktörlerin bir arada etkileşime girmesinden kaynaklanır. Araştırmalar, kişinin cinsel yönelimini etkileyen genetik faktörler olduğunu göstermiştir ancak hangi genlerin etkili olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Hormonlar da cinsel yönelimde önemli bir rol oynar. Örneğin, doğum öncesi dönemde beyindeki cinsel yönelim devreleri, hormonlarla etkileşime girerek şekillenir. Çevresel faktörler, aile yapısı, sosyal bağlantılar ve kültürel etkiler gibi değişkenler de cinsel yönelimi etkileyebilir.

Romantik sevgi ve cinsel arzunun farklı beyin devreleriyle ilişkili olduğu öne sürülmektedir. Romantik sevgi, bir kişinin romantik olarak ilgilendiği bir partnerle özdeşleşen beyin devrelerini içerirken, cinsel arzu, cinsel uyarılma ile ilgili beyin devreleriyle ilgilidir9.

Cinsel Arzu (Seks) Romantik Sevginin Yerini Alabilir mi?

Cinsel arzu ve romantik sevgi birbirinden farklı kavramlar olsa da bazı durumlarda birbirleriyle ilişkilidirler. Cinsel arzu, cinsel olarak uyarılmaya ve tatmin olmaya yönelik bir istek veya dürtü iken romantik sevgi ise daha çok duygusal bir bağ kurma ve paylaşılan bir hayatın keyfini çıkarma isteği ile ilişkilidir. Bu bağlamda, romantik sevgi cinsel arzunun bir kaynağı olabilir, ancak cinsel arzu romantik sevginin yerini alamaz9.

romantik ilişkideki bir çiftin elleriyle kalp yapması çizimi

Romantik sevgi-aşk ve cinsellik ya da seks arzusu fonksiyonel olarak bağımsız olduğu halde çoğu insan bu deneyimler arasında güçlü bağlantılar olduğunu algılar ve hisseder. Bu bağlantıların genellikle ergenlik döneminde oluştuğu öne sürülmüştür ve bu süreçte üreme çağındaki bireylerin potansiyel üreme partnerleriyle bağ kurması için en olası ve en istekli oldukları zaman olduğu belirtilmiştir. Kültürel normlar da bu bağlantıların oluşmasında etkili olabilir.

Bu bağlantıların nörobiyolojik bir bileşen olduğu düşünülmektedir. Araştırmalar, memeli sevgi bağı oluşumunda kritik bir rol oynayan nörotransmiter ve nöropeptit hormonu olan oksitosinin, memeli cinsel ilgi ve davranışını kolaylaştırdığını da bulmuştur. Bu nedenle cinsel arzu ve sevgi bağından sorumlu olan bazı biyodavranışsal mekanizmalar da örtüşmektedir10.

Romantik Sevginin Önemi Nedir?

Romantik sevgi ve aşk insanın hayatta kalması, gelişmesi, üremesi ve evrimi üzerinde önemli rol oynamaktadır7. Fisher'ın 1998 yılındaki makalesinde, memelilerin çiftleşme ve üreme için üç temel duygu kategorisi sergilediği öne sürülmektedir:

Cinsel dürtü:
Östrojenler ve androjenlerle ilişkilidir ve bireyleri cinsel birleşme partneri aramaya motive eder.
Çekim:
Katekolaminlerle ilişkilidir ve eş seçimini kolaylaştırır.
Bağlanma:
Peptitler, vazopressin ve oksitosin ile ilişkilidir ve bireyleri olumlu sosyal davranışlarda bulunmaya ve ebeveynlik görevlerini üstlenmeye motive eder.

Her duygu kategorisi, belirli bir nöral bağıntıyla ilişkilendirilir ve üremenin belirli bir yönünü yönlendirmek için evrimleşmiştir. Bu duygu sistemleri, insanın çiftleşme esnekliğine ve çeşitli üreme stratejilerine katkıda bulunan bir şekilde gelişmiştir8.

Öte yandan günümüzde romantik sevgi insanların duygusal ihtiyaçlarını karşılaması açısından da hayati önem taşımaktadır. İnsanlar romantik sevgi ile bir bağ oluşturarak sevildikleri ve önemsendikleri hissederler. Bu hi, insanların psikolojik olarak sağlıklı kalması için önemlidir.

Ayrıca romantik sevgi, insanların partnerleriyle birlikte yaşam kurmasına, üreme ve aile kurmasına olanak sağlar. Bunlar, insanların fiziksel ve psikolojik sağlıkları için önem taşıyan temel ihtiyaçlardır. Romantik sevgi ayrıca insanlar arasındaki sosyal bağları güçlendirerek toplumun dayanıklılığına da katkıda bulunabilir.

Bir İlham Kaynağı Olarak Romantik Sevgi

Romantik sevginin insanlığın büyük başarılarında önemli bir ilham kaynağı olduğu kabul edilmiştir7. Birçok ünlü sanat eseri, edebi eser ve müzik parçası, romantik sevginin gücü ve etkisi hakkındaki derin duyguları yansıtır.

Shakespeare'in Romeo ve Juliet oyunu, romantik sevginin acımasızlığı ve şiddetli arzusunu dramatize eder. Jane Austen'in Gurur ve Önyargı romanı, güçlü duyguların çevresel baskılarla nasıl mücadele ettiğini anlatır. Romantik sevginin yaratıcılığı beslediği görülmektedir. Şairler ve yazarlar, romantik sevginin gücü ve etkisi hakkındaki duygularını şiirlerinde ve eserlerinde ifade etmiştir. Müzisyenler romantik sevginin getirdiği hisleri ifade eden sözler yazmış, şarkılar bestelemiştir.

Kapatırken

Sonuç olarak 1970’lerde bilimsel olarak ele alınmaya başlanan romantik sevgi, bugün bilindiği üzere beyinde dopamin, oksitosin, vazopresin ve kortizol gibi hormonların ve nörotransmiterlerin işlevlerini etkileyerek çeşitli nörokimyasal değişikliklere neden olmaktadır. Bu değişiklikler romantik sevginin keyifli, ödüllendirici ve bağlayıcı bir deneyim olduğunu ortaya koymaktadır.

Birçok önemli beyin bölgesinin aktivasyonunu arttıran bu deneyim davranışlarımıza değin etki ederek sosyal yaşantımıza da yansımaktadır. Öte yandan, cinsel arzu ve romantik sevgi farklı kavramlar olsa da bazı durumlarda birbiriyle ilişkilidir diyebiliriz. Cinsel arzu, cinsel olarak heyecanlanma ve tatmin olma arzusu, romantik sevgi ise daha çok duygusal bir bağ oluşturma ve birlikte hayattan zevk alma arzusuyla ilişkilidir. Bu bağlamda romantik sevgi, cinsel istek kaynağı olabilir ancak cinsel istek, romantik aşkın yerini alamaz.

Kaynakça

  1. Bernard, J., Aries, P., Baldick, R., & Despert, J. L. (1963). Centuries of Childhood. A Social History of Family Life. Marriage and Family Living, 25(4), 503. https://doi.org/10.2307/349063
  2. Buss, D. M. (1989). The Evolutionary Biology of Love. In The Psychology of love (pp. 100–118). http://books.google.com/books?hl=en&lr=&id=0ZmURP07dsoC&oi=fnd&pg=PA100&dq=The+evolutionary+biology+of+love&ots=YDm1O6sfLz&sig=poIkoCDDGQJpqjK2LCzJt_cT-AU
  3. Fisher, H. E. (1994). The nature of romantic love. In The Journal of NIH Research (Vol. 6, pp. 56–64). http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20507726
  4. Tennov, D. (1979). Love and Limerence: The Experience of Being in Love. https://dannyreviews.com/h/Love_Limerence.html
  5. Perper, T. (1985). Book review: Sex Signals: The Biology of Love. 11(3), 277–278. https://doi.org/10.1177/1748895811401979
  6. Song, H., Zou, Z., Kou, J., Liu, Y., Yang, L., Zilverstand, A., Uquillas, F. D., & Zhang, X. (2015). Love-related changes in the brain: A resting-state functional magnetic resonance imaging study. Frontiers in Human Neuroscience, 9(FEB), 1–13. https://doi.org/10.3389/fnhum.2015.00071
  7. Bartels, A., & Zeki, S. (2000). The neural basis of romantic love. NeuroReport, 11(17), 3829–3834. https://doi.org/10.1097/00001756-200011270-00046
  8. Fisher, H. E. (2005). Helen Fisher-Why We Love_ The Nature and Chemistry of Romantic Love-Holt Paperbacks.
  9. Diamond, L. M. (2003). What Does Sexual Orientation Orient? A Biobehavioral Model Distinguishing Romantic Love and Sexual Desire. Psychological Review, 110(1), 173–192. https://doi.org/10.1037/0033-295X.110.1.173
  10. Savin-Williams, R. C., & Vrangalova, Z. (2013). Mostly heterosexual as a distinct sexual orientation group: A systematic review of the empirical evidence. Developmental Review, 33(1), 58–88. https://doi.org/10.1016/j.dr.2013.01.001
*Sitemizde bulunan yazılar tıbbi tavsiye içermez ve yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Yazılardan yola çıkarak bir hastalık tanısı konulamaz. Hastalık tanısını yalnızca psikiyatri hekimleri koyabilir.