Jung'un Gölge Arketipi: Zihnin Karanlık Yüzü

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Siz de 500 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.

Gölge Arketipi: Bir Bilinç Ötesi Hikayesi

Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung “İç sesinin gücünü bilinçli olarak benimseyen insan kişilik sahibi olur.” der.

Kişiliğin gelişmesi kolay değil elbet, hatta oldukça sancılı bir süreç. Kişilik gelişimi; 9 ay ana karnında karanlıkta beslenen bebeğin donarak ve ağlayarak yeni dünyaya doğması gibidir. İçimizden başka bir iç doğurma yolculuğumuzdur. Bilinçsiz bir süreden, bir sürü şeyden ayrılıp bilinçli bir ayrışmayla kendimizi dış gerçeklikte var etme şeklimizdir. Oldukça tek başınalık içerir.

İnsanın içinde bir sürü farklı yanı vardır fakat insan içindeki bu farklı yanlarla, içindeki ötekiyle bütünleşmenin bir yolunu bulduğunda bölünmez bir bütünlüğüne kavuşmanın kapısını aralamış olur. Uyumlu, biricik, özgün kendiliğine ulaşmanın önemli bir koşulunu tamamlamış olur.

Kendi gölgesinin seslerini duymaktan kaçınan insanlar, insanın kendi özünü yaşamasını çoğu zaman bencillik olarak görürler. Hatta tehlikeli bile bulurlar. Farklı olmak ve özüne ters düşse de başkaları tarafından kabul görmemek ortak bilincimizde ölümle eş değerdir; sürüden ayrılanı kurt kapar!

Halbuki insanın kendi özüne ulaşması ve özüyle bütünleşmesi onu bireyci ve bencil yapmaz. Aksine özüne ulaşmak, iradeyle ayakta tutulan disiplinin meyvesidir. İradeyi eyleme dönüştürecek kadar güçlü bir arzunun, sevginin ve seçimin bir sonucudur. Kendisine böylesine bir adanmışlıkla hizmet eden kişi bencillikten çok uzaktır.

gölge bilinç altını keşfetmek

Tabii ki insan öz yolculuğuna çıkarken kendi benliğinde kaybolmamak için yol göstericilere, rehberlere ihtiyaç duyar. Tarihe adını bırakmış büyük düşünürlerin, kaşiflerin, bilim insanlarının hepsi kendilerinden önceki rehberlerin ışığını bir pusula gibi kullanmıştır. Bu yolla da bize, kendi özüne ve ortak bilince hizmet etmenin, gerçek bilgiyi ve sevgiyi aktarmanın haritasını bırakmışlardır.

İç Gerçeklik ve Dış Gerçeklik

Jung insanın bütün olma, öz kendiliğine ulaşabilmesi için özde sentezlenen iki evreden söz eder: dış gerçeklik ve iç gerçeklik!

Dış gerçeklikte insan kendisini dış çevresine uydurmayı amaçlar. Bir şekilde dış gerçekliğe ait olmanın ve orda uyumlu bir görünürlükte var olmanın yollarını arar. İç gerçeklik ise kişinin kendi insanlığını tanımasının yoludur.

Böylelikle insan dıştan içe, içten dışa bir bağ kurarak bütünlük duygusuna kavuşur. İnsanın iç gerçekliği ve dış gerçekliği birbiriyle uyuşmadığında bütünlük duygusu kaybolur. Sahte kendilikler ve sahte gerçeklikler yaratılır. İç gerçekliği tanımanın yolu ise gölge yanlarımızı bilmekten geçer1.

Gölge Arketipi Ne Anlama Gelir?

Gölge, ilkel topluluklarda varlığın kopmuş bir bölümü olarak temsil edilir. Kopmuş dahi olsa kişiden ayrı değildir. Bu yüzden ilkel topluklarda birinin gölgesine basmak uğursuzluk kabul edilir.

Gölge bilinç dışının derinliklerinin simgesidir. Öyle ki birçok sanatçıyı, kaşifi ve yazarı harekete geçiren güçlü arzusu, yaratıcı dürtüsü bu gölge yanından gelir. Gölge yanımız ruhumuzla benzer bir şekilde işlev görür.

Güneş ışınlarının cisimlere düşen gölge boylarını kullanarak dünyanın şeklini yordayabilen düşünürler, ressamların nesneleri gölgelendirerek derinlik ve boyut kazandırması ya da kağıt üzerinde insanı gölgelendirerek insana canlılık hissi vermesi gibi insan da gölgesini tanıyarak dünyadaki konumunu, boyutunu, derinliğini ve canlılık hissini kavrayabilir.

Gölge yan çoğu zaman karanlık yan gibi de düşünülebilir. Fakat Jung keşfedilmemiş benlik kitabında şöyle açıklamıştır bunu:

“Çağımızın "gölge" ve ruhun daha alt konumdaki parçası olarak düşündüğü şey sadece olumsuzlukları barındırmaz. Kendimizi tanıdıkça, yani kendi ruhumuzu keşfettikçe iç güdülerimizle karşılaşırız. Onların imgelerle dolu dünyası ruhun içinde uyuklamakta olan ve her şey yolunda gittiği sürece bizim nadiren farkettiğimiz güçlere ışık tutar. Bunlar, müthiş bir etkinliğe sahip potansiyel güçlerdir.”2.

Fakat bu potansiyel gücünü henüz keşfedememiş olan insan; etik, estetik, öğrenilen şemalar ve daha birçok nedenden dolayı bu içgüdülerini bastırır. Durmadan bastırmaya çalıştığımız bu gölge yanlarımız, içgüdülerimiz bilinç düzeyine ulaşamaz. Bu yüzden insan dış dünyada dengesini, bütünlüğünü, yaratıcılığı ve özgünlüğünü kaybeder. Çünkü bastırmaya çalıştığımız bu gölge yanımız yaradılışımızda vardır ve ilkel insanların benimsedikleri gibi ayrılmaz bir parçamızdır.

Jung, iki ayrı gölge tanımlar:

  • Kişisel Gölge
  • Ortak (toplumsal) gölgeler

Kişisel gölgeler insanın kendi kişilik özelliklerini ve yaratılışını içerir. Ortak gölgeler ise ortak bilinç dışına aittir; melek ve şeytan gibi3.

Gölgeni Tanımanın Önemi: Kendini Gerçekleştirmek

Hayatta, yaradılışımızda olan bu gölge yanlarımızı farkında olmadan başkalarına yansıtarak başkaları aracılığıyla yaşamaya çalışırız. Ruhumuzun bu görülmez, ayrılmaz parçalarını içten dışa doğru, yani bilinç olmayan bir derinlikten bilince çıkarmadıkça ve bilinçli yanımızla bütünleştirmedikçe koyu ve yoğun bir karanlığın esiri oluruz.

Gizil arzularımız gizli esaretlerimize dönüşür. Bir süre sonra gizlide kalamayıp görünen hale gelen bu arzular, bizi dış gerçekliğe uyumlu kılmak yerine bağımlı kılar. Hayat yolumuzdan bizi ayrı düşüren bağımlılıklar böyle başlar; madde bağımlılığı, ilişki bağımlılığı, oyun bağımlılığı, sosyal medya bağımlılığı ve tüketim bağımlılığı gibi.

İlkellikle medeniyetin, maddi ile manevinin, bencillik ile birliğin kavuştuğu yer gölge ve bilincin birbiriyle bağ kurduğu yerdir. Bilinç dışından gelen bu dürtülerin, bilinç tarafından sindirilmesi oldukça önemlidir. Sindirilmeyen bilgi sindirilmeyen yemek gibi insanı zehirler. Bu yüzden herkesin kendine ait bir zamanı vardır ve bu zaman herkes için biriciktir.

karanlıkta yıldızları izleyen biri

Jung insanın bu gölge yanlarının bilinçli olarak benimsenip dış gerçeklikle uyumlandığı ve bütünleştiği hale kişinin kendini gerçekleştirmesi der. Gerçek kendiliğin gelişmesiyle insan artık bambaşka bir tutumda, davranışta ve yaşamda var olur. Ve kendi seçimlerini özgün bir şekilde dış gerçeklikte var edebilecek kapasiteye ulaşır.

Dış dünyada olmak istediğin kişiye dönüşebilmen için iç dünyanda nasıl bir insan olduğunu bilmen gerekir. Jung bunu bir simya olarak görür ve şöyle açıklar: “Simyanın sırrı, deney üstü işlevidir, soylunun soysuz ögelerle ayrışan işlevlerinin, alt işlevlerle bilincin, bilinç dışıyla karıştırılıp kaynaştırılarak kişiliğin dönüştürülmesidir.” Yani insan kendi kişiliğinin, kendi hayat yolunun, kendi ömrünün simyacısıdır.

Batı dünyasının aşırı gelişmiş teknolojileri ve “aklı” bizi ruhumuzla temastan uzaklaştırmıştır. Pandemiyle beraber doğu felsefelerine böylesine güçlü yönelimlerin tekrar çağın gündemine oturması tesadüf değildir çünkü insan bütün ömrü boyunca gerçekte kendi ruhuyla teması aramakta ve kendi bütünlüğünün peşinde koşmaktadır.

İnsanın kendi gölgesinden, iç güdülerinden, kendi ruhuyla temastan kopması kendisine yaptığı en büyük iki yüzlülüktür. Kendine bunu yapan insan, başkalarına neler yapmaz!

İçimizdeki ötekiyle bulaşabilirsek öz bütünlüğün bir yolunu bulabiliriz.

  • Zıt kutuplar birbirini arar.
  • Bilinç, bilinç dışını arar.
  • Dışa dönük, içini arar.
  • İçe dönük, dışa dönmenin yollarını.
  • Varlık zıddıyla görünür olur.
  • Yaşamın gölgesi de ölümdür.
  • Ölümü reddetmek, ölümü bastırmak yaşamın canlılığını, arzusunu, heyecanını elimizden alır.

Bazen bilinç dışınız, bastırılmış yanınız, kimsenin sizde görmesini istemediğiniz taraf, karmaşık ve bilinmeyen yüzünüz, yani gölgeniz üzerinize atılmayı bekleyen bir kedi gibi hissettirebilir. Gölge yanınızı bastırmak, ötekileştirmek sizi daha iyi biri, daha bütün yapmaz.

Ne kadar görmez ne kadar bakmazsanız o kadar yoğunlaşır o karanlık. Aksine ne kadar somutlaştırırsanız bir o kadar yaklaşırsınız bütünlüğüne. Böylelikle gölgenizi bastırmaya çalışmak için harcadığınız enerjiyi gerçek kendiliğinizi var etmek için kullanabilirsiniz!

Halil Cibran her insan içinde iki varlık barındırır der; biri karanlıkta uyanık, öbürü ışıkta uyuyan4.

Karanlıkta uyanık olmak böyledir; tohumlar ışığa çıkmadan önce karanlıkta beslenir.

Kaynakça

  1. Jung, C. G, 1991, Psyche and symbol: A selection from the writings of CG Jung, Princeton University Press.
  2. Jung, C. G, 2012, The undiscovered self: With symbols and the interpretation of dreams (Vol. 31), Princeton University Press.
  3. Jung, C. G, 2014, Analytical psychology: Its theory and practice, Routledge.
  4. Cibran, Halil, 2017, Aforizmalar, İlgi Kültür Sanat Yayınları.
*Sitemizde bulunan yazılar tıbbi tavsiye içermez ve yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Yazılardan yola çıkarak bir hastalık tanısı konulamaz. Hastalık tanısını yalnızca psikiyatri hekimleri koyabilir.